28 Mayıs 2009 Perşembe

Mülksüzler, Ursula Le Guin

Mayıs ayında okuduğum kitap daha önce Yer Deniz Hikayeleri üçlemesi ile çok beğendiğim Ursula Le Guin'in iki ödül almış romanı Mülksüzler. Aslında kitabın orjinal ismi The Dispossesed yani "Sahip Olunamayanlar".

Kitap, geçtiği zaman diliminden 150 yıl önce Ceti Güneş Sistemi'nde gerçekleşen bir devrim hareketi ile kapitalist devletlerin baskısından kurtulup bayan bir liderin çizdiği devrim öngörüsü ile gezegenin hiç yaşama sahip olmayan uydusuna sürgüne giden bir topluluğun bilim adamlarından birinin yaşadıklarını anlatıyor. Urras kapitalist sistem tarafından iki ayrı devlet arasında paylaştırılmış, şimdiki Dünya halinde bir gezegendir. Anarres devlete baş kaldırıp sürgüne zorlanan halkın yaşamaya çalıştığı Urras'ın uydusudur. Anarres'e yerleşen halk geçmişini unutmak için yanlarında devletten hiç bir kaynak getirmezler ve yep yenide bir dil oluştururlar. Anarres'te hiç bir sınıf ve ünvan yoktur. Bir bireyi diğerinden değerli kılan hiç bir özellik yoktur. Herkes aynı derecede öğrenme, çalışma ve yaşama hakkına sahiptir. İnsanlar bir yandan üniversitelerde bilim dallarında eğitim alırlarken bir yanda planlama sistemi olan bir bilgisayar aracılığıyla toplumun yaşamını devam ettirmesi için gerekli işleri kendi aralarında eşit olarak paylaştırırlar. Kitabın ismide buradan geliyor. Urras'taki insanlar sistem tarafından ele geçirilmişlerken Anarres'te bireyler toplumu ve sistemi yönlendiriyor.

Kitabın ana kahramanı ise Shevek isminde bir Fizikçi. Romanda Dünya yıkılmış sadece bir milyarlık bir insan nüfusu ile kitaptaki Cetililer harici diğer ırk olan Hainliler tarafından günümüzdeki IMF tarzında yardım almaktadırlar. Hainliler uzayda ışık hızına yakın bir hızda hareket etmelerini sağlayan bir motor geliştirmişler. Dünyadaki insanlarla da bu teknolojiyi paylaşmışlardır. Fakat Shevek Einstein'dan yüzyıllar sonra görecelilik kanunun bir açığını yakalar ve ışık hızının üzerinde seyahat etmenin teorik yolunu formüllerle ispatlar. Ama bürokratik nedenler ve bunu açıklamanın insanlığa yapabileceği bir evrensel savaş olasılığı nedeniyle açıklamaktan vazgeçer, bir süreliğine :)

Anarşist bir toplumda yetişmiş ismi harici hiçbir şeyi olmayan bir bireyin kapitalist dünyadaki gözlemlerini merak ediyorsanız Ursula Le Guin'in bu romanını kaçırmayın

5 Mayıs 2009 Salı

Nisan Mayıs Arası

Son zamanlarda yazamadım biliyorum. Bu arada Francis Bacon'ın Denemeleri'ni okudum. Bir yandan Alfred Weber'in Felsefe Tarihi'nde, Yeni Çağ Felsefesi'nden Francis Bacon ve Hume Devirleri'ne gelmişken diğer yandan da Arthur Schopenhauer'in İstenç ve Tasarım Olarak Dünya isimli çalışmasına göz atmaktaydım.

Ben bu kitapları okurken, yurdumuzun etrafında güvenlikten sorumlu olan askerlerimiz yine şehit oldular. Anneleri yine göz yaşlarına boğuldu, doğmamış çocukları babasız kaldı. Terörden nemalananlar ben kitap okurken daha çok rahatladılar. Ne de olsa onlara bakan yoktu. Orada burada çıkan ufak bir haberin ardından, televizyonlardaki bir iki ezik slogan, "şehitler ölmez" sesleri.

Pek çok diğer konuda olduğu gibi ne yazık ki terörde serbest piyasaya açık bir argüman. Uluslar arası arenada güçlü finansmanları, ulusal anlamda da buna ihtiyaç duyan kesimleri mevcut tüm dünyada. En basit silah ihalelerinin milyar dolarlar seviyesinden rakamlarla telaffuzu sanırım bunun bir başka kanıtı.

Yapacağımız nedir derseniz, en azından hakkımıza sahip çıkmaktır derim. Yani oy kullanma ve geri bildirim haklarımız. Yurt içinde ve yurt dışı basın odaklarında terör olayları, ekonomik gelişmeler ve siyasal hareketler konusunda 19. yy. sonu ve 20. yy. başı sırasında yaşanan danışıklı dövüşe taş çatlattıracak bir benzeşme, tek seslilik mevcut.

Sonuç, tarihsel geçmiş birliği olan ve kökeni Anadolu'da 10 yy.'lar kadar eskilere dayanan Türk ulusu, bugüne kadar kozmopolit bir yapıda iken yeni bir söylemle mikro ırkçılığa yönlendiriliyor. Biz Türkler, Türk değil, Laz, Kürt, Çerkez, birazda Türk ile daha pek çok ırktan oluşuyormuşuz. Peki bugüne kadar Atatürk Milliyetçiliği ile yaşayan bizlere neden şimdi "aaaa sen Türk değilsin ki" diyorlar? Atatürk "ne mutlu Türküm diyene" demiştir. Ne mutlu Türk doğana dememiştir. Ya da Türk değilim diyen kahrolsun dememiştir. Bir İngiliz ne kadar ben İngiliz'im deme hakkına sahipse bizim topraklarımızda yaşayan ve kendini Türk olarak niteleyen herkesde Türk'üm diyebilme hakkına sahiptir. Hele ki bizimle bu topraklar için kanını dökmüş Türk olmadığı söylenenler bu hakka daha da çok sahiptir.

Ama böyle olmuyor. Onun yerine terör uygulayanlar Meclis'e giriyor. Hapse girenler çıkartılıp Millet Meclisi'ne sokuluyor. 80'lerde sağ sol çatışması ile kırılan toplumumuzun genç aydınları, günümüzde laik, anti laik, faşist, demokrat, Türk, Kürt çatışmaları arasında bastırılıyor.

Sonucu tarih yazacak ve ne yazık ki bizler yaşayacağız. Ama tarih tekerrürden ibaretse sadece Yugoslavya gerçeği bizlere en müstehak son gibi göz kırpıyor AB kapısından.

Gelecek Mayıs'larda herkesin aynı kalitede eğitim alabildiği ve işsizlikle, terörün olmadığı bir Dünya olması dileğiyle...