30 Aralık 2009 Çarşamba

Anno Domini HD ve Riverside Güruhu

Rock severler ellerini kaldırsın. Kaldırmayanları bir dahaki yazıya davet ediyoruz :) Çıkabilirler...

Rock severlerden Anathema, Opeth, Dream Theater ve Tool sevenleri de görelim. Bunları baştan sona ezberleyenler ve temiz vokalli şarkılardan hoşlananlar...

İşte Riverside bu gruba yönelik. Malum yollarla :) ele geçirdiğim Anno Domini High Definition albümünde Anathema'nın Hindsight albümü ile ara ara Dream Theater ve Opeth ezgilerini ve Anathema'nın vokali Vincent'ın sesine çok benzeyen vokalistini bulacaksınız. Polonyalı olduklarını sonradan öğrendiğim grup hakkında kopyacı benzetmeleri olsada ben yaptıkları müzik ve sözlerinden son derece memnunum.

Özellikle Egoist Hedonist ve Hyperactive şarkılarını öneriyorum dinlemeniz için. Grubun diğer albümlerinde de aklıma gelen ilk şarkı In Two Minds parçası (Out of Myself albümünden).

Yeni bir grup aramaktaysanız şiddetle tavsiye ediyorum...

Kinyas ve Kayra, Hakan Günday

Hakan Günday'ın son kitabını görmüştüm ilk olarak raflarda. Biraz sayfalarını çevirip sonradan geri bırakmıştım. Bir akşamda Kinyas ve Kayra'ya göz gezdirmiştim aynı şekilde. Sonraki hafta sonu tekrar kitabı elime almış buldum kendimi. Basım bilgilerini incelerken kitabın mevcut baskısından önce ilk basımının Om Yayınevinde yapıldığını gördüm. Kitabı almaya o an karar verdim. Ahmet Ümit'in ilk kez okurlarıyla buluştuğu yayınevinden kötü bir ürün çıkacağını düşünmüyordum. Keşke o zaman alabilseydim kitabı, Om Yayınevinden basılmışken. Belki Ahmet Ümit hala Om Yayınevinde Kukla benzeri kitapları yazıyor olurdu...

Kinyas ve Kayra hayatlarının anlamlarını ararken amaçlarından tamamen şaşmış, bence iki koyu pesimistin zamanı olduğu gibi yaşama çabasını anlatan, ve bunu son derece başarılı bir şekilde yapan kitap. Açılışında yapılan alıntı "Omnes vulnerant ultima necat" beni çok etkiledi. Roma İmparatorluğu zamanında saatlere kazınan ve dakikalara atıf yapan bu sözün anlamı "hepsi yaralar, sonuncusu öldürür".

Yeni yazarlar arasında bir tercih yapmak istiyorsanız, size Hakan Günday'ı önerebilirim. Bol kitaplı günler...

Seyir Defterine Ek:

Aslında roman üç kitaptan oluşmakta. İlk kitapta Kinyas ile Kayra'nın beraber geçirdiği zaman dilimi anlatılmakta. İkinci kitaptaysa Kayra ile Kinyas ayrıldıktan sonra Kayra'nın başından geçenler, üçüncü kitapta ise Kinyas'ın başından geçenler anlatılıyor.

Dikkat kitabın sonunu öğrenmek istemeyenler burayı es geçsin!!!

Kitabın sonunda Kinyas evine geri dönüyor ve isteyerek AIDS'li hale gelmesine rağmen çözümün ölümde değil, bütün zorluklara rağmen yaşama arzusu taşımakta olduğuna inanıyor. Ardından da son cümlelerinde Kayra'ya "burada herşey var, sevgi var, hayat var" diyor. Kitap böyle bitti diyorsunuz ama son sayfayı çevirince boş bir sayfanın ortasında "KİNYASSSS!" yazısını görüyorsunuz.

Kayra tüm kitap boyunca insanları yalanları ile yönlendiren bir karakter. Bence Kayra ikinci ve üçüncü kitabı kendisi yazıyor. Daha doğrusu Hakan Günday böyle bir çerçeve belirlemiş olsa da Kinyas ve Kayra 2'yi çıkarsa ne güzel olur :)

24 Aralık 2009 Perşembe

Kalbimde Gizliymişsin

Sigaramın külünü izliyorum düşerken kül tablasına,
Dışarıda yağsam mı diye düşünen yağmurun ilk esintisi,
Saçların geliyor aklıma, ardından gözlerin...

Neden var olduğumu sorardım hep.
Gözlerinde saklı evrende kaybolduğum o an,
Buldum sorumun cevabını,
Senin için var olmuşum, sana aşık olmak için...

Bunca zaman nerede olduğunu ise,
Şimdi bulutların arasından göz kırpan yıldızlardan öğrendim,
Kalbimde gizliymişsin...

C.A.

22 Aralık 2009 Salı

Bir Taneme

Bulutlu gökten hoşlanmadığım kadar, hoşlanmadım yalnızlığımdan,
Yağmur yağarken saçlarına, yanında olamadığım zamanlardan,
Bensiz ağlarken silemediğim göz yaşlarından,
Bir de beni bırakmayan karanlıktan,
Ama demekten...

Sonundaysa geldin
Ve düşünmemek üzere tüm hoşlanmadıklarımı,
Gözlerinde kayboldum...

C.A.

5 Aralık 2009 Cumartesi

Kasım Sonu, Aralık Başı

Schopenhauer var olmanın yararsız olduğunu zaman akışını algılayışımıza bağlamaktadır. Genel anlamda kişiler ilgilendikleri, üzerinde zaman harcadıkları şeylerden keyif almaktalarsa hem çok daha fazla vakit geçirip hem de geçen vakti algılamakta yanılabilirler. Aynı şekilde sıkıldıkları, ilgilerini çekmeyen şeylerle de göreceli daha az vakit harcıyor olsalar bile geçen her saniyeyi hissetme kapasitesine sahiptirler.

Özellikle bu fikri tecrübe etmekte olduğum son iki haftadan sonra artık var oluşumu hafifletecek aktivitelere yönlenmiş bulunuyorum. Kasım ayında okumaya başlamış olduğum Tom Robbins'e ait Parfümün Dansı son çeyreğine gelmiş durumda.

Ama asıl anlatmak istediğim PS3 için özel olarak hazırlanmış olan Uncharted 2: Among Thieves. Oyunun oynanış yapısı, silah efektlerinin tokluğu, atmosferi ve hikayesi gerçekten oyuncuyu kendine bağlamakta. Tek kişilik senaryo modu herkesi mutlu edecek kadar uzun. Oyunun başlangıcında bulunduğunuz duruma nasıl geldiğinizi öğrenene kadar yaklaşık 15 bölüm oynuyorsunuz. Bir nevi flashback gibi oluyor bu. Ama tam ahanda oyun bu kadarmış derken anlıyorsunuzki daha oyunun yarısı bile bitmemiş. Hikayenin başlarında Marco Polo'ya ait olan bir şamdanı İstanbul Topkapı Sarayı'ndan çalıyorsunuz. Üzerine saraydaki Jandarma'ların hepsi şopar kıvamında kahverengi derili ve replikleride sanki bir memur havasında: "Abi bu akşam görevleride canımı çok sıkıyor, hiç birşey olmuyor geceleri, eve gitsekde uyusak". Bu kısa replikten sonra arkadaşların sonları rutin olarak kafaya inen silah kabzası ile getiriliyor :)

Kitapta çok akıcı. Tom Robbins'in stilini Clive Barker'a benzettim. Ama aralarındaki tek fark Barker'ın yüksek dozda gerilimi sos halinde sayfalara yayması sanırım. Hem kitabı hem oyunu tavsiye ederim. Pişman olmazsınız :)

------Kaptanın Seyir Defterine Ek :)

Bu arada Katatonia, Cloud Cult, Opeth, The Tea Party, Breaking Benjamin beşlisi ile tanıştım. Şu anda da Katatonia'dan "Elohim Meth" isimli parça duvarlara çarpmakta odamda. Gerçekten dinlenmesi gereken gruplar. Özellikle The Tea Party güruhunun ilk çıkarmış olduğu Alhambra isimli albümü, albümdeki "Inanna, Grand Bazaar, Silence" şarkılarını dinlemeden geçmeyin. Breaking Benjamin ise Seether'a çok benzeyen bir alternatif rock grubu. Tüm albümlerindeki şarkıları dinlemiş olarak sizlere özellikle "Dance With The Devil" - ki şu anda açtım :) - ve "Diary of Jane" parçalarını tavsiye ederim. Cloud Cult beşli içindeki en hafif grup olmakla beraber wikipedia amcanın söylediğine göre - ben onun yalancısıyım - deneysel indie rock grubuymuşlar. Indie yaptıkları ortada. Ama adamların farkları mutlaka her parçalarının başında keman, piyano ya da klasik gitar solo ile yaklaşık üç dakika geçirmeleri ve ardından gerçekten güzel sözler eşliğinde şarkıyı tutturmaları. Feel Good Ghosts albümlerinden "When Water Comes to Life" isimli parçalarını dinlemenizi, etrafınızdakilerede dinletmenizi öneririm. Zaten girişten kemanın sesini duyan etrafınıza gelecektir...

Beşlinin son üyesi Opeth ise benim tanıtmama gerek olmayan gruplardan. Metal dinlemekteyseniz isimlerini ve şarkılarını bir yerlerden duymuşsunuzdur. Ben kendilerini bir yanlış anlama nedeniyle Nightwish ile karıştırmaktayken sonunda asıl yaptıkları müziği dinleyerek tanıştım. Neysem, onlardan da örnekler isterseniz öncelikle Black Waterpark'tan "Patterns in the Ivy" ile başlayın, Morningrise'dan "to bid you farewell"e geçin, Orchid'den "Apostle in Triumph"u mutlaka dinleyin -parçanın girişi süper :) - aynı albümde "Silhouette"yi de dinlemeden geçmeyin, Still Life albümünden de "Face of Melinda"ya bir kulak verin. Artık ne diyeyim gerisi size kalmış :)

------Işınlayabilirsin Scotty :)