26 Aralık 2011 Pazartesi

Bir Pazar


6 Aralık 2011 Salı

Haki Paltolu Siyah Fötr Şapkalı Yaşlı Adam Yavaş Yavaş Yürüyordu...

Sabah olmuştu geçirdiği 85 küsur yıldaki, yaklaşık 31.200 günkü gibi . Tam şekerleme vakti. Boyanmamaktan sarıya çalan ama yirmi beş yıl önce oğlunun yaptığı son boyasıyla beyaz olduğunu dün gibi hatırladığı odasının duvarlarında göz gezdirdi. Her seferinde uyumadan önce yaptığı gibi; yine eşinden kalan son yadigar olan yarısı mavili yarısı kırmızılı battaniyesini üzerine çekiverdi yavaşça. Mışıl mışıl uykusuna dalmadan önce son kez gözlerini araladı ve her an onu gördüğünden emin olduğu yaratıcısıyla; eğer bir nedeni varsa tekrar uyanması konusunda fikir telakkisi etti. Gözlerini kapadı ve sanki hiç uyumamış gibi öğlen ışıklarının altında, İstanbul'un Mecidiyeköy'ünde pek de eskisi gibi kendi mevsim tahminlerine uyduramadığı ama her gün okuduğu Milliyet'ten emin olarak bildiği 2011 yılının, Kasım ayının, parçalı bulutlu ama yağışsız 27. gününe gözlerini açtı.

Her öğlen olduğu gibi yine eşiyle geçirdiği yıllardan kalma çaydanlığında demlediği çayını; ince belli bardağında, yanında iki dilim ekmeği ve üzerinde hiç vaz geçemediği Sana yağıyla milyonlarca kelime dökülmüş olan dudaklarından içeri gönderi verdi bir güzel midesine. Artık kilolu da değildi nasıl olsa. Yeme bu kadar artık derdi her sabah esmer eşi, dudaklarının kenarından süzülen erimiş tereyağına bakıp, sen daha bu yaşta hakim olamıyorsun ağzının suyuna, yaşlanınca ne yapacaksın bakalım, deyip bir yandan da karşısındaki eşine çocuğuna bakar gibi tebessüm ederdi. Yalnız gelip geçen günler neyse de; en çok da bu hatıraları aklına üşüştüğünden midir nedir, o zamanlar hüzünlenir, gözleri dolardı; güzeller güzelinin bahçesine, narin elleri ile diktiği ve kendi durdukça kestirmemeye ant içtiği incir ağacını izlerken kahvaltı masasının hemen yanındaki mutfak penceresinden.

Hadin bakalım dedi, kendi kendine gülerek. Madem kaldırdı bugün beni bizim ki, o zaman yine vardır bir hikmeti deyip, yıllar boyunca işe giderken eşini nasıl tatlı bir sinir krizine sokuyorsa salaş giyinme usulüyle bu seferde tam zıttı bir şekilde, onsuz geçen son on yıldır yaptığı gibi yine önce kendi elleriyle, çok muntazam olmasa da, bu yaşta biri için son derece iyi görünen, ütülediği gömleğini sırtına geçirdi. Eşi ile Beyoğlundan aldığı günü bu sabahmış gibi hatırladığı takımın paltonunu da bacaklarından geçirip, maarif mektebinde bir öğrencisinin hediye ettiği ve hala iş gören el yapımı demir tokalı kemerini pantolonun her iliğinden sırayla geçirerek takı verdi.

Hızlı değildi belki haraketleri. Ama 85 yılın verdiği yaşanmış anların ağırlığı ile yine de son derece rahat haraket ediyordu. Üzerine geçirdiği siyah ceketinin tam da kalbinin üzerine gelen köşesinde oğlundan kendisine armağan kalan şehit madalyası ilk gün taktığı gibi onurla ışıldıyor ama bir o kadar da taze taze yakıyordu yüreğini. Eşinin omzuna uzun saçlarını dökerek; bağırmadan, çağırmadan, sükunetle döktüğü ilk göz yaşlarının bir birikimi olan bu madalyayı ve kendince onu her gün gördüğünden emin olduğu oğlunu, Aslan'ını hala anmasının bir aracı olarak görüyordu artık onu. Yoksa o gün, bir Temmuz akşamı, oğullarının, İstanbul Teknik'de okutup Mühendis ettiği yavrularının, Asteğmen olduğu Diyarbakır'ın karlı bir dağında şehit edildiği haberini vermeye gelen Yarbay Muhsin tarafından getirildiği anki kadar büyük bir acı taşımıyordu onun için artık bu madalya.

Eşinin sana çok yakışıyor dediği siyah fötr şapkasını, akları yıllar önce düşmüş olan saçlarının üzerine, yine onu tatlıca kızdırmak için tezat olsun diye giymeyi adet edindiği haki paltosunu da ceketinin üzerine geçiri verdi. Düz ayak, camlı antresinden dışarı çıkıp, incir ağacınıda geçince, koca İstanbul'un milyonlarının ortasında, yanından haldır haldır günün telaşı içinde birbirlerinin gözünün yaşına bile bakmadan, adeta karşısındakini ayaklarının altında çiğneyecekmiş gibi hışımla yürüyen insanların arasında bulunca yine kendini, tekrar dönüp var bir hikmeti değil mi bugünü de görmemin dedi sessizce kendi kendine. Ne önünden geçen - hani garip giyimli, sanırsa gazetede gördüğü ve okunuşunu bilemediği ama yazılışından emin olduğu rapçı ufaklıklardan dı bu - şu insan yavrusu, duymuştu sesini, ne de bir elinde ufak çocuğu herhalde annesinin evine ziyarete gitmekte olan 30'larının ortasındaki hanım kız duymuştu. Ama olsun o adeta hafif sıçramakla, yavaş yürümek arası; ağır aksak hareketleri ile 85 yıllık yaşanmışlığını aklında tartmaya çalışarak, her gün yaptığı gibi oğlunu ve eşini ziyaret etmek için Zincirlikuyu mezarlığı yönünde adımlarını uzatmaya devam etti.

İşte bu diğer günlerde yaptığı yürüyüşlerden birinde bir şirketin yangın merdiveninde onu izleyen henüz 23'üne basmış, uzun boylu, hayatı bildiğini sanan ama ziyadesiyle eminiz ki hiçbir şey görmemiş genç, sigarasının ortasına gelmiştiki, caddeyi ancak ayakta dururken seçebildiği iki arşınlık aralıktan dışarıda yürüyen adamı gördü. Siyah fötr şapkası ve haki paltosu içerisinde, ağır yürüyüşü gencin ilgisini çekti ve dönüp karşısındaki arkadaşına baksana dedi, ne insanlar var görüyor musun? Kocaman dünyanın, minicik İstanbul'unda takribi 800 metre uzaktan gördüğü yaşlı adamı parmağının ucuyla göstererek. Minicik İstanbul'un 30 milyon insanından biri bu adam diye devam etti sözlerine. Kimdir, nerede yaşar, nasıl giyinir, bakanı var mı, ne yer, ne içer acaba? Soruları kısa ama cevapları da bir o kadar uzundu aslında siyah fötr şapkalı, haki paltolu yavaş yavaş yürüyen adam için ya da tam tersi. Belki sigarası bitmeye yüz tutmuş genç bilseydi ki, fötr şapkalı bu yaşlı adamın oğlu bundan 25 sene önce gövdesini siper edipte kurtarmasaydı babasını belki hiç bu dünyaya gelemeyecekti bile; gidip tanışır, konuşur hatta belki evinde ziyaret ederdi onu. Değerdi de...

Gencin baktığı aralıktan yaşlı adam takribi kırk adım sonra kaybolunca, dönüp yanındaki arkadaşına vardır bir hikmeti dedi sessizce. Çünkü sigarasının son dumanları çıkıyordu bir yandan boğazından. Geçti içeriye soğuktan hafif titreyerek ısınma ve yarım kalmış işlerini tamamlama ümidiyle.

Bu esnada haki paltolu siyah fötr şapkalı yaşlı adam yavaş yavaş yürüyordu... Oğlunu ve eşini belki bu sefer sonsuza kadar görmeye...







14 Kasım 2011 Pazartesi

Dream Theater'a Gel!!!

Scotty Selam!!!

Dream Theater'ın son albümü A Dramatic Turn of Events'i dinliyorum gözlerim kapalı :) Hele hele Outcry adlı parçanın 5:30 dolaylarından sonra bir tadından yenmez yeri var orayı her seferinde geriye sarıp dinliyorum.
Lost Not Forgotten, Build Me Up Break Me Down ve On The Back of Angels hem sözleri hem müzikleri ile çok güzel parçalar olmuş.

Albüm tümüyle bir Dream Theater klasiği olmuş diyebilirim. Bir ara uplink'ini açarsan sana ışık hızı ile Porto Riko'daki Arecibo Radyo Teleskobundan sana gönderirim.

Siz ise (eğer bir Progressive - Hard Rock - Metal, hele hele Dream Theater dinleyicisiyseniz) Scotty'ye bakmadan muhtelif yollarla edinip, albümün tadını çıkarabilirsiniz...

Scotty pencereleri açık bırakma yağmur var önümüzdeki iki ay boyunca Mars dolaylarında, karışmam...

31 Ekim 2011 Pazartesi

Amazon'un Kindle'ı - Yaktın Bizi!!!

Bugün böyle faal geçti Scotty. Uzun zamandır aklımda olupta bir türlü yazamadığım şeyleri toparladım. Bu listemin başımda olup da paylaşımda sona kalan Kindle Fire. Canlı izleyen var mı bilmiyorum ülkemiz de ama internetten takip eden kitle umarım fazladır. Amazon'un CEO'su Jeff Bezos, daha Steve Jobs ölmeden ama görevinden kendi isteğiyle ayrılmışken simsiyah bir LCD duvarının önünde yavaş yavaş konuşmaya başladı.

* 7 inçlik IPS (dar açılarda görüntü kayıpsız) dokunmatik ekran,
* Çift çekirdekli işlemci,
* 410 gram ağırlık,
* Amazon'un sahip olduğu tüm içerik (100.000 film ve tv programı, 17 Milyon şarkı),
* Android işletim sistemi ve sayesinde Android Uygulamaları,
* Tahmin edebileceğiniz gibi milyonlarca kitap ve dergi,
* Amazon Cloud içerisinde tüm satın alınan içeriğin bedava barındırılması (bu içeriğin dilendiği gibi Kindle Fire'dan silenebileceği ve istendiğinde tekrar indirilebileceği demek),
* Amazon Cloud'a kolay erişim sağlayan Kindle Fire'a özel Silk (Amazon'un özel) browser'ı,

* 8 GB HDD kapasitesi,
* Wi-fi,
* USB bağlantısı,
* 7 saat video izlemeye yetecek pil ömrü...

Liste böyle uzayıp gidiyor. Pekii Amazon'u Apple'ın ve hatta Microsoft'un karşısına rakip olarak getirebilecek bu olaylar silsilesi nasıl gelişti? Amazon 1995 yılında internet balonunun şişmesine yakın bir zamanda kuruldu. İlk kitabını bir yıl sonra sattı. O günden itibaren hissedarlar Jeff'in ilk iş planındaki finansal geri dönüş hızının çok yavaş olduğunu belirte dursunlar, internet balonu ile havalanan şirket rakipleri gibi boş adımlar atmak yerine Jeff'in iş planındaki A'dan Z'ye tüm ürünlerin en az hata ile sunulması hedefi ve pek çok farklı ürün kombinasyonu ve teknolojinin doğru takibi sayesinde hızla büyümeye başladı.

Yaptığı haraketlerde hep büyük stratejisini izleyen Bezos yavaştan cloud computing ve içerik genişletme çalışmalarına yoğunluk verdi ve Kindle'ı ile kendi alanındaki rakiplerinin önüne geçti. Hele Fire ile Apple ve Microsoft'un rakibi haline gelmiş oldu. Hala ülkemiz yerine Papua Yeni Gine'de satılan Kindle ürünleri birde bizim ellere gelse tadından yenmeyecek.

Tavsiyem Amazon'u yakından takip etmeniz. Zira buradan daha çok yenilikler geliyor olacaktır diye düşünüyorum.

11 Ekim 2011 Salı

Eco'nun Akıl Almaz Dönüşü!!!

Umberto Eco...
Pek çok kişi için Gülün Adı ile özdeşleşmiş bir Profesör ve muhteşem bir yazar. Benim içinse tadına doyulmaz Foucault Sarkacı'nın yazarı. Eco ayrıca çalışmaları ile İtalya Üstün Hizmet Madalyası sahibi. Foucault Sarkacı'nın sayfalarını çevirdikçe tarihi adım adım gözlemliyorduk. Uzun süredir sessiz kalan Eco, geçen sene tamamladığı son kitabıyla yine Klise ve Yahudi camialarını yerinden oynatan fikirleri ile dikkati üzerine çekmişti. Sabırlı bekleyişimiz sonunda kitap; Yapı Kredi ve Can Yayınları için yaptığı çevirilerle tanıdığımı Eren Yücesan Cendey tarafından çevrilerek Doğan Kitap tarafından kütüphanelerimize kazandırıldı. Şiddetle tavsiye ediyorum.
İyi okumalar...

Sonunda! Opeth - Heritage

Merhaba, Sonunda Opeth'in son albümüne geçen ayın 12'sinde kavuştuk. Albüm Opeth severler arasında forumlardan aldığım bilgilere göre kutuplaşma etkisi yapmış. Arkadaşlarım arasında Opeth'i hiç bilmeyen ve onların dili ile güzel müzik dinleyenler arasında hızla beğenilme başarısı var. Tam tip olarak albüm bildiğiniz progressive olmuş ama arada gelen sesler bir anda parçayı jazzın köşesine sürükleyip orada bırakıyor. En çok da çaldığım bongonun sesini duyunca şaşırdım albümde. Müzik dinlemeyi seviyorsanız kesin kes bir kulak kesilmenizi tavsiye ederim şuraya...

Özellikle önerebileceğim parçalar arasında bütün albüm var :P Ama illa bir parça söyle derseniz Devil's Orchard ve I Feel The Dark derim...

Bol müzikli günler Scotty, kapıyı açık bırakma sakın!!!

Moore'un Üstüne Kanun Tanımam Diyenlere!!!

Moore Kanunlarını daha önce burada değinmiştik. Bugün yine her zamanki gibi teknoloji haberlerine göz atarken yep yeni bir teoriyle karşılaştım.

Moore Kanunun paralelinde olmasa da aynı mantıkla yola çıkan Stanford Üniversitesi Profesörlerinden Jonathan Koomey işlemci hızı gibi bir değişken yerine bilgisayarların tam kapasite çalıştığında ne kadar elektrik harcadığı üzerine eğilmiş.

Koomey'nin araştırmalarının detaylı bir kronolojisine buradan, sonuçlandırdığı ve IEEE'ye (Institute of Electrical and Electronics Engineers) ait dergide yayınlanan teorisine buradan erişebilirsiniz.

Pekii Koomey ne diyor? Koomey önce beş bilgisayar (ENIAC - ilk geliştirilen bilgisayar -, IBM PC XT ve AT (83 ve 84 model IBM bilgisayarları), 2008 model bir laptop ve bir pc) üzerinde yaptığı çalışmalarla Moore kanunu ne kadar temsili bir grafik çıkarabileceğini gözlemlemiş (saniyede yaptıkları işlem sayıları/üretim yılı. Ardından bu beş bilgisayarın ne kadar elektrik harcadıklarını gösteren bir grafik oluşturmuş. İlk elde ettiği grafik çok bir şey ifade etmese de en azından zamanla doğru orantılı olarak enerji sarfında bir azalmanın görülebildiğini tespit etmiş.

Bu grafiği NERSC (National Energy Research Scientific Computer Center)tarafından 83'de üretimine başlanan ve şu anda dünyanın en hızlı bilgisayarları arasında yer alan NERSC 1, 2, 3, ve 5'i katarak genişletince Koomey gerçekten teorisinin doğruluğuna inanmış. Bu bulgularını ikincil kaynaklardan farklı bilgisayar ve sunucuların kilowatt başına yaptıkları işlem adetleri ile zenginleştirince uluslararası kendisine ün getiren ve yeni yayınlanan, yukarıda da yer verdiğim teorisinin doğruluğu istatistiksel olarak kanıtlamış: "1940 yılından itibaren bilgisayarların kilowatt başına işlem hızı 1,6 yılda bir iki katına çıkmaktadır".

Moore'un Kanunu ve Koomey'in Teorisi bir araya geldiğinde, üstlerine de Amerika ve Uzak Doğu'da yaygınlaşmamış örnekleri ile birlikte geliştirilmekte olan gün/ortam ışığı yoluyla şarj edilebilir pc örnekleri konulduğunda karşımıza her iki yılda bir iki kat daha kuvvetli olmasına rağmen üç kat daha az enerji harcayan, giderek artan hızda da online bağları bulunan bilgisayarların yakın gelecekte nasıl bir ortam oluşturacaklarını hayal edemiyorum. Belki de sadece parmak izi büyüklüğünde silikon ve bir ev bilgisayarından katlarca fazla işlem yapıp sadece beyin hücrelerimizdeki elektrik akımı ya da güneş enerjisinden beslenebilecek bir nesil işlemcilerle karşılacağız. Bunların online olarak birbirleriyle konuşma olasılığı da bana hep Kurzweil'in Tekiliyet (singularity) teorisini hatırlatıyor.

Scotty ışınlamana gerek kalmayacak sanırsam yakında, zira burada ben kendi kendimi ışınlıyor olacağım. O ana kadar ışınlayabilirsin...

29 Haziran 2011 Çarşamba

Müşteri Deneyimi 101 - 2

Müşteri Deneyimi alanındaki araştırmalarımız devam ediyor. "Müşteri Deneyimi nedir?" sorusunun cevabı her makalede, kitapta ya da konuşmada açılışta yer almakta. Hepsinde de farklı farklı açıklamalar mevcut.

Deneyim kelimesi Türk Dil Kurumu Büyük Türkçe Sözlüğünde "Bilgi ve beceri kazandırıcı bilinçli ya da bilinçsiz kişisel edinim ve yaşantı" olarak tanımlanmakta. Bu yazımda bir önceki cümledeki tanımdan yola çıkarak Müşteri Deneyimi'nin tanımına ve uygulamalarına varmaya çalışacağım.

Müşteriler tarafından edinilen bilinçli ve bilinçsiz edinimler iki boyuttan oluşmaktadır. Bunlardan ilki mantıksal/fiziksel ikincisi de duygusal boyuttur. Dolayısıyla deneyimin tasarlanmasında her iki boyutunda göz önünde bulundurulması gerekmektedir. Herhangi bir ressamın bir çalışmasını gördüğünüzü düşünün. İlk bakışınızda karşınızdaki bir yağlı tablodur. Bu yağlı tablonun evinize katacağı görsellik, uyum için fiziksel boyut, resmin size hissettirdiği duygularsa ikinci boyut için örnek olarak gösterilebilir. Benim yaşımdakilerin akıllarında daha parlak bir ışık yakmak için Elvan Gazoz'u akıllarına getirmelerini ve neden o zamanlar Cola'ya bu markayı tercih ettiklerini sormam yeterlidir diye düşünüyorum. Zira Elvan Gazoz farklı aroması ile yakaladığı rekabet avantajını yenilikçilik ve değişim yönetimini ekleyemeyince şu an sadece akıllarımızda güzel tadı ve benim yaşımdakiler için uzun tenefüsleri sembolize ediyor. Aslında rekabette uzun soluklu olabilse cüzdan payı açısında bir marka için taraftar yaratma konusunda son derece iyi bir avantajı vardı bu markanın.

Elvan Gazoz ile geçen ilk okul yıllarından bayağı bir sonra tanışacağımız Pazarlama derslerinden hatırlayacağınız bir isim ve çalışmalarını hatırlamanızı isteyeceğim şimdide. Maslow ve İhtiyaçlar Hiyerarşisi Teorisi. Maslow'un bu çalışmasını hatırlamak isteyenleri buraya alayım. Maslow, teorisinde, insanların öncelikle hayatlarını devam ettirmesi için mutlaka gerekli olan ihtiyaçların üstünde durduğunu, bu seviyedeki gereksinimleri tamamlandıktan sonra diğer gereksinimlerini karşılamak istediklerini belirtmişti. Maslow ve Müşteri Deneyimi yan yana geldiğinde şirketlerin gözünde şu basit cümlenin ne kadar önem kazanması gerektiğini anlayabiliriz: "İhtiyaçlar hiyerarşisinin üst basamaklarına varmış ve gelir düzeyi yüksek olan müşteriler kazançlarının daha büyük bir bölümünü üstün özellikli ürün hizmet ve deneyinlere ayırırlar".

İşte bu kazançları hesaplarına kar olarak yazdırmak isteyen şirketler için;

* geçmişte yaratılması yeterli olan bilinirlik ve ortalama düzeyde bir ürün ikisilinin yerini,

* günümüzde markalar arasındaki farkların teknoloji sayesinde çok azalabilmesi ve artık talep odaklı bir pazarın mevcudiyeti nedeniyle,

marka değerlerini olabildiğince farklılaştırması ve segment bazlı kişisel deneyime ulaşmaları gerekmektedir.

Peki her kitapta, sunumda okuduğumuz, dinlediğimiz farklılaşma nasıl kazanılır? Segment bazlı kişisel deneyim nasıl sağlanabilir?

Öncelikle yukarıdaki girizgahtan günümüzde pazarlama yönetiminin ürün ve süreçlere dayalı yönetimden müşteri odaklı yönetime geçtiğini vurgulamalıyım. Müşteri Odaklılık nedir dediğimizde de en basit anlamda müşterilerin ihtiyaçlarını ön planda bulundurarak onların istek, öneri ve daha da önemlisi şikayetlerine kulak verip, bu doğrultuda yapılanmasını sürekli yenilenen bir organizasyon zorunluluğundan bahsetmemiz gerekiyor. Bu anlamda efektif bir organizasyonun tüm müşteri geri bildirimlerini alabildiği ve varlığı için katalizör etkisi yapabilecek bir sisteme ihtiyaç duyduğu görülebilmekte. Uzun yıllardır bu sisteme kısaca her yerde rastlayabileceğiniz İngilizce CRM terimi cevap olarak verilmekte. Fakat CRM sadece bir bilgi toplama ve bilgileri kullanma aracıdır. Yani Amazon'un 25 yaşındaki bekar bir müşterisine çocuk arabası önermemesini sağlar. Ya da gelir seviyesi C katagorisinde olan bir müşteriye A tipi yatırım araçlarının önerilmemesini sağlar. Kısaca müşterilerin geçmiş temaslarından yola çıkarak ileriki temaslarındaki olası satınalma kararlarını yönlendirmeye çalışırken başvurulması gereken bir araçtır.

CRM'i süreçlerine doğru konumlandırmış bir şirkette pazarlama kampanyalarının hem maliyet hem verimlilik bakımından etkisi arttırılmış olur. Dolayısıyla CRM olmazsa olmaz şartlardan biri olmakla beraber müşteri odaklılık için tek başına yeterli bir uygulama değildir.

Müşteri Odaklılık için CRM tarafından toplanan bilgiler ışığında organizasyonun kendi içinde evrimleşmesinin önünün açık olması gerekmektedir. Burada bir yerinden Değişim Yönetimi'ni yakalamış oluyoruz. Değişim kaçınılamaz bir olgu olarak organizasyonların önündeki en önemli sınavlardan biridir. Örnek vermek gerekirse hem Uzak Doğulu hem de Avrupalı rakipleri online ortamda her türlü yük takibi konusunda büyük yol kat etmiş olan MSC çok geriden de gelmiş olmakla beraber günümüzde bu hizmet sağlar hale gelmiştir. Büyük organizasyonların değişimi yapabilme kabiliyetlerinin de bir hayli zor olduğu düşünüldüğünde değişen müşteri ihtiyaçlarına cevap veremeyen bir organizasyonun ya yeni isteklere cevap vermesi ya da rekabete yenik düşmesi kaçınılmazdır.

Bu nokta da farklılık aslında Müşteri Deneyimi üzerinde iyileştirmeler ile sağlanabilir. Müşteri Deneyimini kontrol etmek için öncelikle bir şirketin müşteri deneyimini bütün olarak görebileceği Temas Haritasını (Touch Map) oluşturması gerekmektedir. Bu harita şirketin bir ürününe ait billboarddan tutun, satış sonrası hizmetlerde görevli olan personelin müşteriye vereceği bir mesajı bile kapsayabilir. Temas Haritası, müşteri Deneyimi kısıtlarını kanal (ofis, bayii, çağrı merkezi, online işlem merkezleri, sosyal mecra siteleri, vs) ve süreç (satış, pazarlama, satış sonrası, bilgi teknolojileri, vs) bazında ortaya çıkarmak ve bunların iyileştirilmesi için bir mekanizmadır.

Bunun yanı sıra daha önceki yazımda da bahsettiğim NPS (Net Promoter Score) ölçümlerinin periyodik olarak uygulanması, temas haritası üzerinde alınan aksiyonların verimliliğini de izlemek için kullanılabilinir.

Gelecek yazılarda benzeri mekanizma ve uygulamalarını inceleyeceğim. Tekrar görüşmek üzere...

26 Haziran 2011 Pazar

Coğrafi Bilgi Sistemleri

Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) yazılımlar aracılığıyla haritaların nüfus, sosyo ekonomik statü, hane halkı bilgileri vb istatistiklerle harmanlanarak kurum ve kuruluşların yeni pazarlara giriş stratejilerini belirlemek konusunda karar alma mekanizmalarını destekleyici çıktılar sağlayan uygulamalar bütünü olarak tanımlanabilir. Ülkemiz için çok eski olmasa da küresel anlamda henüz yeni bir sektör olduğu söylenebilir.

Amerika'da adresleme sistemi ve sosyo ekonomik statü çalışmalarının mahalle bazında yapılabiliyor olması gibi kriterler sayesinde CBS'nin en sağlıklı veriler üretebildiği ülke olarak öne çıkmaktadır. GIS şirketi Amerikanın en önde gelen CBS uygulamaları şirketi olarak sitesinden yayınlamakta olduğu örnek haritaları kullanarak bu alanda ne kadar ilerlemiş olduklarını görebilirsiniz.

Örnek vermek gerekirse hızlı tüketim ürünlerinde bir zincir mağaza ağı oluşturmak istediğinizde CBS sayesinde Perakende Ticaret Alanları (PTA) analizleri sayesinde bir firma bulunması gereken lokasyonları tespit edebiliyor, fizibilitelerini nüfus yoğunluğu ve segmentasyon gibi bilgilerede erişebildikleri için satış tahminlemelerini de daha bilinçli şekilde yapabiliyor oluyorsunuz. CBS bu sayede, 4P (product - ürün, price - fiyat, place - satış lokasyonu, promotion - pazarlama) içerisindeki iki adımı; ürün ya da hizmetin satılacağı yeri (place) ve ürünün nasıl pazarlama aktiviteleri ile desteklenebileceği (promotion); belirlenmesinde önemli katkı sağlıyor. Hatta CBS diğer iki ürün için girişimci bir şirket söz konusu olduğunda ürün ve fiyata da katkı yapan çıktıların elde edilmesinde kullanılabiliyor.

CBS alanında yapılacak bir projenin başarısının altında üç önemli kriter bulunmakta. Bunların ilk ikisi CBS firması ile ilişkiliyken sonuncusu da proje sahibi şirketle ilişkili.

Birincisi CBS altyapısının sağlıklı bir şekilde çalışıyor olması, ikincisi CBS altyapısının üstüne doğru, anlamlı, birincil ve ikincil kaynaklı istatistik bilgilerinin belirli periyotlarla yüklenmesi olarak verebilirim. Şirkete ait olan kısmı ise CBS'nin kullanımına yönelik hedeflerin doğru belirlenmesi ve bu hedefleri karşılamaya yönelik verilerin sisteme aktarılmasının sağlanması olarak belirtebilirim.

CBS hakkında daha yazacağım ama o zamana kadar böyle bir giriş ve sektör hakkında bilginiz olsun istedim.

Işınlayabilirsin Scotty...

4 Mayıs 2011 Çarşamba

Cloud Computing ve Gelecekte Olacaklar...

Cloud Computing. Eğer IBM zirvelerini yakından takip edenlerdenseniz ya da sektörle yakından uzaktan bir ilişkiniz, aşinalığınız varsa zaten bu terimi çoktan duymuşsunuzdur. Duyanları üçüncü paragrafa, duymayanları ikinciye alalım efendim.

Cloud Computing, CC, (her türlü uygulama, veri tabanları, dosya servisleri, e-posta, vs. gibi) bilişim hizmetlerinin istendiği anda internet ile erişilebilecek bilgisayar ağından sağlanmasıdır.

Aslında CC zaten hayatımıza ufak ufak girmiş bulunmaktaydı. İlk yankılar 90'ların ikinci yarısında yaygınlaşan Yahoo!! Mail ile kulaklarımıza çalınıp, sonradan gelip pazarı kaldıran Gmail ile doruk noktasına ulaşmış durumda. Günümüzdeki gelişen Türkiye internet altyapısı sayesinde TTNET tarafından (bile!) verilmekte olan sanal disk hizmetleri gibi pek çok uygulamalarda bu sayede hayat buldu.

Bütün bu gelişmelere rağmen CC'nin asıl kar odağı bireysel kullanıcıdan çok KOBİ seviyesinden başlayıp Holdinglere kadar uzanan bir hedef kitlesinden oluşuyor. Zira yurt dışında konu ile ilgili önde gelen şirketleri IBM, Rackspace, Savvis olarak sayılabilir.

CC ile birlikte şirketler hayatımıza yine 90 sonlarında giren outsource (dış kaynak kullanımı) kavramını Bilgi Teknoloji departmanlarına hem insan kaynakları hem de teknik altyapı alanlarında uygulayabilir hale geliyorlar.

Aslında CC'nin biraz gerisine gidersek özellikle tüm şirketlerin hayat akışında mutlaka en az bir kere gündeme gelen CRM projelerinin başarı oranın düşük olmasının yanı sıra maliyetlerin (programın lisansı, altyapı ve proje gideri, vs.) çok yüksek olması, internetin yaygınlaşması ile SaaS (Software as a Service - Servis Olarak Sunulan Yazılım) ortaya çıktı. SaaS sayesinde bir yazılım almak isteyen şirket bunu almak ve kendi BT altyapısında barındırmak yerine kiralayarak hem maliyetlerinden hem de zamandan tasarruf ederek yazılımın kendi süreçlerine uygunlaştırılması ve insan kaynağını bu hizmeti kullanabilir hale getirilmesi konularına daha fazla kaynak ve zaman ayırabilerek başarı oranını daha yükseğe çekebilmekteler.

Şimdi SaaS'da ki bu örneği alıp tüm şirketinizin BT altyapı ve insan kaynağına uygulandığını düşünün. Bu yönetim açısından komple bir ihtisas alanının sadece tek bir fatura ve CC hizmetinin alınacağı firmayı yapılacak SLA (Service Level Agreement, Hizmet Seviyesi Anlaşması) üzerinden yönetecek profesyonel ama görece çok ufak çaplı bir BT ekibi ile firmanın boşa çıkacak hem zaman, hem insan, hem de mali kaynaklarını kendi uzmanlık alanında geliştirmek için kullanabileceği anlamına gelmekte.

Pekii bu hizmete neden cümbür cemaat geçemiyoruz. Öncelikle geleneksel BT yapısının kurulması bile ülkemizde çok sancılı oldu. Her ne kadar BT alanında Avrupa Birliği ülkelerine kıyasla aynı oradan yatırımlar yapmaktaysak da gelişmiş insan kaynağı hala çok az. Üstüne üstlük süslü kelimelerle adlandırılan CTO (Chief Technology Officer) gibi pozisyonlar hala çok büyük holdingler de bile yok denecek kadar az sayıda görülebilmekte. Bir de ülkemizde bu tip bir online hizmetin güvenlik açısından sıkıntılı olmayacağı algısının şirketler arasında yaratılması sorunu var ki en zor kilometre taşlarından biri de bu sanırım.

Son okuduğum haberlere göre Rackspace İngiltere'de sunucularını açmış durumda ve ülkemize İngiltere üzerinden denemeye açtığı sunuculara ulaşım hızları hiçde kötü değil. Kısa vadede olmasa da orta vadede bu pazarda gelişmelerin olacağı kesin.

Konu hakkında daha fazla bilgi edinmek için sizleri buraya davet ediyorum.

Cloud Computing'in B2B uygulamaları yukarıdaki gibi olacakken bireysel pazardaki etkileri üstünde de bir kaç olasılığa yer vermek istiyorum. Bunlardan en önemlisi ve tüm kişisel bilgisayar sektörünü değiştirecek olan yanı internet bağlantısı üzerinden herhangi bir donanıma gerek kalmadan aylık bir kira bedeli ile başlı başına bir bilgisayarın tüm özelliklerine sahip olabilmek. Kafanızda canlanması için salonunuzdaki televizyonunuza takacağınız bir kablosuz klavye ve mouse seti ile belki de bir başka ülkedeki bir sunucu tarafından host edilecek platformdan hiç hız sorunu yaşamadan en son sürüm yazılımları çalıştırabileceğinizi düşünün. Bu durumda içeriklerin hepsinin online olarak satın alınacağı, kişisel bilgilerin yine hizmeti alacağınız firmanın sunucularında tutulacağını ve belki de Microsoft için rüya gibi görülebilecek bir geleceğin, kopya yazılımsız dünyanın gerçekleşebileceğini düşünün. Fakat bunun ücretinin rekabetle çok düşeceğini ve bu hizmet sayesinde hepimizin cebinde büyük delikler açan "upgrade" deyiminin tarihe karışacağını düşünün. İyi fikir değil mi?

Cloud Computing en uzun vadede beş sene içerisinde Türkiye'de olacaktır. Her ne kadar büyük BT firmaları bunun tanıtımına başlasa da ilk alacaklar kısıtlı olacaktır. Ama değişim kaçınılmaz ve Cloud Computing'e doğru zamanla ve strateji ile girecek firmalar rekabette çok büyük avantaj kazanacaklardır...

Bir daha ki yazıda görüşmek dileğiyle...

23 Şubat 2011 Çarşamba

IBM Watson - Turin Testi Geçilecek mi?

Üç gün süren Amerika'nın ünlü yarışma programı Jeopardy'de iki kişi IBM'in geliştirmesine devam ettiği Watson isimli süper bilgisayarına yenildi. Economist'te okuduğum bu habere göre Watson, günümüz bilgisayarlarının saniyede 100 milyarlık işlem yapabilmesine karşılık saniyede 800 trilyon işlem yapabilmekte. Fakat Watson bu işlem kapasitesini sadece matematik için kullanmıyor. Watson insanı insan yapan en önemli araç olan dilimizi kullanabilmek için dizayn edilmiş. Bilgisayarlar için olasılık hesabı yapmak ve bunu matematiğe dökmek ve bunun ışığında karar almada faydalı olmak var oluş nedenlerinden biridir diyebiliriz. Ama Watson bu yeteneğinin yanı sıra dilimizde kullanılan pek çok farklı kelimeyi cümleler içinde kullanışlarına göre algılayıp bunun üzerinden yorumlar yapabilmekte.

Yarışma programında yer alan iki yarışmacı daha önce bu programda en çok kazanan kişiler. Bunların arasındaki Watson ise 90 sunucuda yer alan 2.880 adet işlemcisi ile hiçbir internet bağlantısı olmadan sadece sunucularına yüklenmiş yaklaşık 200 milyon sayfaya eş değerdeki veri ile yarışmaya katılmış. Watson sunucu tarafından sorulan soruları parçalarına bölüp hızla cevabı bulmaya çalışmaktayken eğer tam cevaba ulaşamadığını anlarsa hiçbir cevap vermeden devam etmekteymiş. Yarışmanın sonunda Watson 77.000 USD ile toplamda 45.600 USD biriktiren iki rakibinin neredeyse iki katı ödül kazanmayı başarmış.

Daha öncede benzeri denemeleri olan IBM Kasparov'u yenen Deep Blue'yu geliştirmişti. Şimdi hedeflerinde Watson ile insan dilini anlayabilen ve buna düşünerek doğru cevaplar veren bir bilgisayar yaratmak var gibi görülüyor.

Bu konuda 1940'lı yılların sonunda ilk kez sanal zeka kavramını kullanan Alan Turing kendi adıyla anılan bir testi uluslararası alana taşımıştır. Test bilgisayarların düşünüp düşünemediğini kanıtlamayı hedefliyor olup; bir insan ile bilgisayarın konuşması (o zamanlar bu mümkün olmadığı için yazı yoluyla iletişime geçmeleri) ve insan deneğin karşısındakinin bir bilgisayar olduğunu anlamaması durumunda başarılı olunacağının belirtilmesinden ibarettir. Günümüze kadar bu amaçla pek çok chatbot adı verilen uygulamalar Psikologlar tarafından bile geliştirilmiştir. Hatta 1972 yılında Kenneth Colby PARRY adını verdiği şizofrenik bir chatbot tasarlamıştır. İlk örneklerden olan bu chatbotta tabiiki kolaylıkla bir insandan ayırt edilebilir haldedir.

Günümüzde Amerika'nın Thomas Edison'dan sonraki en büyük mucidi olarak kabul edilen Ray Kurzweil bu konuda "Tekeliyet" isimli bir teoriye sahip. Bu teoride özellikle Moore Yasasına (buradaki grafikten de görülebilecek) atıfta bulunulmakta. Maliyet düşüşü ve kapasite artışı sayesinde işlemcilerin vektörel bir gelişim gösterdiklerinin üzerinde duran Moore Yasası, Kurzweil'e göre en geç 2029 yılında Turing testinin bir sanal zeka tarafından geçebileceğini gösteriyor.

Kurzweil'in "Tekeliyet" teorisi; sanal zeka insan düşüncesini simüle edebildiği anda artık bilgisayarların kendileri için en iyi teknolojiyi geliştirebileceğini, vektörel büyümenin yerini tahmin edilemeyecek bir logaritmik büyümenin alacağını ve insanlara ihityaçlarının kalmayacağını öngörmekte.

16 Şubat 2011 Çarşamba

Müşteri Deneyimi 101

Son günlerdeki çalışmalarımız kapsamında bayağıdır Gartner, Harvard Business Knowledge ve benzeri portallerde araştırmalar yapıyorum. Biz neleri kullanabiliriz onalara bakıyorum. Aşağıdan Müşteri Deneyimi uygulamalarının genel çerçevesi ve özellikle ölçümü ile ilgili bilgilere ulaşabilirsiniz...

Özet

Uluslararası Müşteri Deneyimi, (MD), Projeleri kapsamında uygulanması öncelikli adımlar aşağıdaki şekilde belirlenmiştir:

1. Mevcut segmentasyon sonucu ortaya çıkan müşteri gruplarının NPS ile ilişkilendirilmesi.
2. NPS – Gelir matrisi ile NPS ilişkili segmentlerin her biri için sunulan ürün/hizmetlerin müşterilerle temas ettiği noktaların tespiti.
3. Müşteri temas noktalarındaki mevcut algının MDP ile ulaşması istenen noktaya getirilebilmesi için gerekli süreç, ürün, hizmet düzenlemelerinin uygulanması.
4. Tüm MD uygulamalarının sadece bir fonksiyon tarafından değil şirket genelinde tüm ilgili fonksiyonların katılımı ve ortak bilinç/hedef ile yapılması.
5. Şirket KPI’ları arasında MD’nin önemini de vurgulayan NPS’in katılması.
6. Müşterinin Sesi uygulamasının yaygınlaştırılması.
Aşağıda alıntı yapılan makale NPS’in yaratıcısı Frederick F. Reichheld’de dahil olmak üzere üç kişilik bir akademik ekip tarafından Müşteri Deneyimi alanında firmaların sahip olması gereken özellikleri ortaya çıkarmak için yazılmıştır.


Harvard Management Update – Tuning In to the Voice of Your Customer

1. Design the right offers and experiences for the right customers – Doğru müşteriler için doğru teklif ve deneyimlerin tasarlanması
2. Deliver these propositions by focusing the entire company on them with an emphasis on cross functional collaboration – Bu önerilerin, fonksiyonlar arası dayanışma üzerinde durularak, tüm şirket tarafından odaklanılarak sunulması
3. Develop capabilities to please customers again and again by such means as revamping the planning process, training people in how to create new customer propositions, and establishing direct accountability for the customer experience – Müşterileri tekrar tekrar memnun bırakacak (planlama sürecinin sürekli geliştirilmesi, müşterilere yeni önerilerin nasıl geliştirileceği konusunda personelin eğitilmesi ve MD konusunda personelin direkt sorumlu olduğu bilincinin oluşturulması gibi) becerilerin geliştirilmesi
Bütün bu elementleri uygulayan şirketler sürekli olarak müşteri geri bildirim, ihtiyaç ve istekleri doğrultusunda gelişen bir yapı haline gelmektedir.

1. Doğru Tekliflerin Tasarlanması
Günümüzde pek çok kurumsal şirket CRM alanında müşteri segmentasyonu yapmaktalar. Fakat MD alanında önde gelen şirketler segmentleri tanımlarken müşteri demografik yapıları, ihtiyaçları ve diğer özelliklerinin benzerlik olasılıkları harici şirketlerini segmentleri içinde savunma ve aynı segment içindeki diğer müşterilere önerme sıklığını da göz önünde bulundururlar.
Marka taraftarlığı (brand / customer advocacy) olarak bilinen bu terim Net Öneri Skoru (Net Promoter Score - NPS) olarak özetlenmekte. NPS , bir şirketin sadık müşterilerini öğrenme, sayısını arttırma ve tüm MD uygulamalarının ciroya etkisinin ortaya çıkarılması konusunda en çok takip edilen değişkenlerden biridir. Sadık müşterilerin tespiti ve yaygınlaştırılması konusunda istatistiksel bir model oluşturmak için Fred Reichhel, sadık müşterilerin daha çok alım ve geri bildirim yaptıklarını ve satın aldıkları ürünü başkalarına da önerdiklerini görmüştür. İlk iki öğenin şirketlerin elindeki bilgilerle edinilebildiğini ama sonuncusunun müşterilere ait bir bilgi olduğunu anlayınca NPS ortaya çıkmıştır. NPS, “satın aldığınız ürün/hizmeti başkalarına önerir misiniz” ve bunun cevabını takiben “neden” sorularından oluşan son derece kısa, anlaşılır bir ankettir. Birinci soruya müşteriler 1-10 arası bir ölçekte cevap vermektedirler. Buna göre 1-6 arası puan verenler aleyhte konuşanlar (detractors), 7-8 arası puan verenler nötr (neutral), 9-10 puan verenler ise gönülden destekleyenler olarak adlandırılmaktadır. NPS soruların yöneltildiği grupta toplam gönülden destekleyen müşteri adedinin aleyhte konuşan müşteri adedinden çıkartılması sonucu elde edilir.
Basit ve kolay anlaşılabilir bir ölçüt olduğu için NPS bir şirketin MD etrafında koordinasyonunun sağlaması ve yönlendirilmesi için en uygun kriter olduğu kabul edilmiştir. Bu ölçüt ile oluşturulan yandaki matristen de görülebileceği gibi şirketlerin hedefi maksimum sayıda müşterisini yüksek karlılık ve yüksek destek alanına taşımak olmalıdır. Müşterilere ait satın alma verileri ile NPS’in birleştirilmesi sonucu oluşan bu matriste şirketler için önemli olan;
a. Yüksek karlılığa sahip aleyhteki müşteriler için ise destek alanına çekilmesine yardımcı olacak etkenlerin geri bildirimler aracılığıyla elde edilmesi,
b. Düşük karlılığa sahip destekleyici olan müşterilere yeni ürünler ve hizmetler sunarak ya da çapraz satış uygulamaları ile cüzdan payını arttırmaktır.
Bu hedeflere ulaşmak için kurgulanan MD uygulamaları segmentlerde düşünüldüğünde farklılıklar gösterecektir. Bu nedenle aynı MD uygulamasının bir segmenti olumlu etkilerken diğer segmenti olumsuz etkileme olasılığı yüksektir.
Örnek olarak Vodafone 90’larda uluslararası çapta yaptığı organik büyümelerle pek çok ülkede faaliyete geçti. Her ülkede farklı segmentasyonlara sahip olunan mobil segmentinde Vodafone küresel olarak tüm müşteri portföyünü farklı hizmetler ve sunum teknikleri ile birleştirerek farklı MD uygulamaları geliştirmiştir. Genç kesim için oyun, müzik ve internet benzeri içerik yoğunluklı servis olan Vodafone Live’ın kullanılması, genel ihtiyaçları için bu hizmeti kullanan müşteriler için Vodafone Simply gibi…
Belirli segmentler için özel teklifler tasarlanmasında toplam MD göz önünde bulundurmalıdır. Müşterilerin farklı sayıda temas noktasından organizasyonun (satış, satış sonrası hizmetler, faturalama, muhasebe, vb.) farklı birimleri ile ilişki içinde bulunabileceği düşünülmelidir. Bir şirket NPS ve Gelir matrisindeki hedeflerini müşterilerin ilişkiye geçtiği tüm temas noktalarında standart MD sağlayamadan gerçekleştiremez. Buradan yola çıkarak tasarımın sipariş sürecinin bütününü içine alması gerektiği belirtilebilir.

2. Müşterilere Değerin Sunulması
Müşteriler için belirlenen ürün/hizmet tasarımı ne kadar mükemmel olursa olsun fonksiyonlar arası iletişim olmadan bu tasarıların hayata geçirilmesinde zorluklarla karşılaşılır. Dolayısıyla tasarım tamamlanırken bir yandan da şirket içerisinde MD’ni etkilen tüm fonksiyonların katılımı ile ekipler kurulmalıdır. Bunu takiben müşteri temasının değerinin anlaşılması, data mining ve CRM’in bütün aşamalara önermeler sağlaması için kullanılması gerekmektedir. Bütün bunların yanı sıra bir şirket için en önemli olan müşterilerinin kendi aralarındaki bilgi alışverişlerinde ürün/hizmet sağlayıcıları hakkında yaptıkları yorumlardır. Bunlarda avantajlı hale gelebilmek için müşterilerin sesinin de yakından takip edilmesi gerekmektedir.
Bunun için pek çok farklı şirket kendi uygulamalarını geliştirmekle beraber müşterilerle birebir toplantılar yapıp temas noktalarının işlevleri ve algısı konusunda bilgi alınması pek çok büyük şirket tarafından uygulanmaktadır. Örneğin İrlanda’nın önde gelen zincir marketlerinden olan Superquinn Genel Müdürü yaptığı müşteri görüşmelerinde alış veriş yapan müşterilerin %80’inin ofislerin içinde var olan fırınlardan ürün almadıklarını tespit etmiş, konu ile ilgili organizasyona bilgi verildiğinde MD’ni arttıracak faaliyetler uygulanmaya başlanmıştır. Bu sayede müşterilerin %90’ı Superquinn fırınlarından ürün alır hale gelmişlerdir.
Bir şirketin tasarlamış olduğu teklifi müşterilerine planladığı gibi sunabilmesi için her temas noktasındaki çalışanların doğru seçilmiş, iyi eğitilmiş ve şirket tarafından doğru politikalarla yönetiliyor olması büyük önem taşımaktadır. NPS burada da bu takımların bir arada uyumlu çalışıp çalışmadığının anlaşılması konusunda yardımcı olabilir.
Bunların yanı sıra müşterilerin proaktif olarak geri bildirim yapmasını sağlayacak farklı uygulamalar da geliştirilebilir. Superquinn’de müşterilere ortaya çıkardıkları her düzeltilebilecek nokta için ileriki alışverişlerinde kullanabilecekleri puanlar verilmektedir (örn: 3 kişiden fazla sıra beklenilmesi gereken kuyrukların, ofislerde kirli yerlerin, stokta kalmayan ürünlerin tespiti, vb).

3. Sürekliliğin Sağlanması İçin Becerilerin Geliştirilmesi
Müşterilere değer sunma statik, değişmeyen bir uygulama, bir süreç olarak devam edemez. Her organizasyon bu konudaki performansını zamanla iyileştirmek zorundadır. Dünya çapında bu alanda kabul edilen sistematik değişim ve geliştirmeler için ana beceriler belirlenmiştir. Bunların arasında:
a. Müşteri Odaklı planlama ve stratejilerin uygulanması için yardımcı olan ürünler (entegre pazarlama planı, vb),
b. Müşteri bazlı metrikler ve müşteri geri bildirimi değerlendirme uygulamaları,
c. Performansın müşteri odaklılık ve müşteri deneyimi göstergelerini kapsamasının sağlanması (NPS’in KPI olarak kullanılması).
Müşteri geri bildirimlerini direkt toplamaya çalışan süreçlerin oluşturulması ve bunun sadece şikayet çözümü için değil sistematik iyileştirmeler için birincil kaynak olarak kullanılması bu alandaki lider şirketlerin uygulamaları arasındadır (E-Bay’de tüm fonksiyonlara gelen müşteri geri bildirimleri tek bir departman tarafından kategorize edilip dikkat edilmesi gerenler ilgili fonksiyonlarla paylaşılmaktadır, American Express kartını almasına rağmen aktif hale getirmeyen müşterilerini karşılaşmış olabilecekleri sorunları çözmek için outbound ile arayıp bilgi almaktadır).

10 Şubat 2011 Perşembe

Scotty Scotty Scooootttyyyyy!!!!

Merhaba...

Görüşmeyeli uzun zaman oldu dostum...

Seni buralarda unutmuş olmama kızma. O kadar meşguldümki yaşamakla dönüp seninle konuşamadım bile. Bu dünyadaki sınavlarımın en önemlisini verdim sanırım Scoty. Artık benimde bir ailem var :) Değişik bir durum Scotty. Şiddetle tavsiye ederim :) Artık öyle fazla galaksiler arası maceralara katılamayacağımı şimdiden mürettebata iletebilirsin. Ancak arada çok müşkül bir durumda Vulcanlar tarafından sarılı kalırsanız ve çenelerinden yorulursanız o zaman ışınlama konusunda izin isteyebilirsin. Işın kılıcımı da alır gelirim olay yerine :)

Scotty bununla da bitmedi, Galaksilerarası görüşmelerde :) yenilikçi ürünler sunan ve bayrağımızı evrenin dört bir köşesinde dalgalandıran Türk Telekom'un yeni bir üyesiyim artık. Yani değişim yönetimi konusunda son derece başarılı uygulamalara imza atmış bulunuyorum Scotty.

Scotty Atılgan sana emanet, ben ya gelirim ya gelmem bundan sonrası sana kalmış. Ama eminimki kaptansız da götürürsün sen bu gemiyi. Haydin Scotty beni köşede indir...