30 Aralık 2008 Salı

Kürt Dosyası, Uğur Mumcu

Kürt Dosyası'na büyük bir şevkle başladım. Özellikle Uğur Mumcu'nun okuduğum 40'lar Cadı Kazanı vb dönem tarihi ile ilgili kitaplarındaki bilgi yoğunluğunu bu kitapta da bulacağımdan emindim.

Kitap öncelikle PKK ve Abdullah Öcalan'ın bu günlere kadar nasıl geldiğini, liseden mezuniyeti ile başlayarak anlatıyor. Ardından Kürt Dosyası'nın aslında sadece buz kitlesinin görünür kısmının PKK olduğunu ve gerisinde bir tarih yattığını Cumhuriyet devrinin başlangıçlarına kadar giderek detaylı bir şekilde olayın merkezine iniyor.

Aslında günümüzdeki durumun ne kadarda bir türlü gerçekleştirilemeyen toprak reformu ve 1. Dünya Savaşı sonrası Osmanlı'yı bölsede, Kurtuluş Savaşı ile işgal ettiği topraklardan geri çekilmek zorunda kalan, özellikle Suriye'de konuşlanan Fransızlarla diğer devletlerin kışkırtmalarının etkili olduklarını aktarıyor.

Kitap 1930'lara kadar Atatürk, İsmet İnönü ve Kazım Karabekir tarafından ele alınan pek çok önlem ve uygulamayı kaynakları ile ortaya koyuyor fakat son sayfayı çeviripte tarihi görünce içiniz burkuluyor. Çünkü 23 Ocak 1993 tarihi düşülen son sayfanın ertesi sabahı değerli gazeteci ve gerçek aydınımız kimliği hala meçhul kişilerce bombalı bir tuzağa düşürülüyor. Size de o sayfa ile her gün düşen şehitlerimizin nedenlerini sorgulamak kalıyor...

15 Aralık 2008 Pazartesi

Bab-ı Esrar, Ahmet Ümit

İktisat Tarihi'nden sonra geçen hafta bayramında gelmesi ile iki gün gibi kısa bir sürede Ahmet Ümit'in son romanı Bab-ı Esrar'ı okudum.

Mevlana'nın şehri Konya'da bir sigorta eksperi olan annesi İngiliz, babası Türk olan Kimya isimli kahramanımızın başından geçenler anlatılıyor romanda. Kahramanımız Türkiye'ye çalıştığı şirketin müşterisi olan bir Turizm şirketine ait hotelin yanması ile ilgili araştırma yapmak için gelmiştir. Hotelin zararı nedeni ile kendilerine 3 Milyon £ ödenecektir. Fakat Kimya hanımın öncelikle bu yangının kundaklama olmadığına dair rapor hazırlaması gerekmektedir. Konya'da ayak bastığı ilk andan itibaren Mevlana ve Şems ile ilgili görüntüler görmeye başlayan Kimya hanımın yangını araştırdığı dört gün boyunca başından geçenler akıcı bir şekilde romanda yer bulur.

Bayram ertesi Cumartesi günü Ahmet Bey'i Kabataş'ta yürürken gördüm. Hemen yanına gidip kitabını ne kadar beğendiğimi anlattım. Kendisine tekrar teşekkür ediyorum. Ayın 27'sinde imza günü olacağını söyledi, umarım orada olurum. Ayrıca kendisine bir sonraki kitabında Kukla tarzı bir eser yaratsa ne kadar sevineceğimi söylerken, Ahmet Bey'de bir sonraki romanının salt polisiye olacağını belirtti. Heyecanla bekliyorum yeni kitabını.

Ahmet Ümit okuyorsanız mutlaka kaçırmayın.

Türkiye İktisat Tarihi 1908 - 2005, Korkut Boratav

Bu kitabı okuduğum için çok mutluyum. Eğer yakın tarihimiz konusunda bilgilenmek istiyorsanız bu kitap Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküş döneminden itibaren günümüze kadar gelişen ekonomisini; politika, din ve asker üçgeni içinde bizlere naklediyor.

Kitap bu zaman aralığını farklı bölümlere ayırarak gelişiyor. Bölümlerde hem küresel hem de yerel, daha önce bahsetmiş olduğum üçgenin etkilerine göre şekilleniyor.

Özellikle 1946-47 yıllarında oluşan ve CHP'nin günümüze kadar Türk milletinin gözünden düşmesine yol açan kongresinin sonucunda partiden ihraç edilen ilerici ve Atatürkçü devrimcilerin bulunduğu dönem, DP'nin iktidar olması ile CHP'nin yegane atağı olan toprak reformu ile köy enstitüleri hareketlerini sonlandırdığı dönem, giderek liberal ekonomi ve piyasa güdümüne yönelen ve Turgut Özal'ın 1980 Ocak kararları ile bu yolda Türkiye'nin harcanmasına katkıda bulunduğu dönem kitabın en can alıcı noktaları.

Bütün bu bölümler son derece objektif bir şekilde aktarılmakta. Kitabın sonunda Atatürk'e de belki duyduğum en değerli eleştirilerden biri getirilmekte ve kapitalizmin kucağına bırakılan ülkemizin bu kadar hunharca yağmalanmasının en önemli nedenlerinden birinin Atatürk'ün millete yön verecek ve devrimlerine sahip çıkacak gerçek bir burjuva sınıfı bırakmaması olduğu söylenmekte. Özellikle Türkiye'de mevcut burjuva sınıfının 1950 sonrası devlettin kaynaklarını suistimal ederek geliştiğini ve günümüzde de suistimallerini özelleştirmeler ve benzeri adımlarla arttırarak büyümeye devam ettiğini dolayısıyla kapitalizmin uluslararası rekabet koşullarından çok gerilerde kaldığı belirtiliyor.

Her sayfasında her cümlesinde tarihimize dair bir gerçeği bulacağınızdan emin olarak bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.

22 Kasım 2008 Cumartesi

Biz

Nasıl bir zamanda yaşıyoruz hiç dikkat ettiniz mi arada? Günlük koşturmacalardan sıyrılıp, hayatınızın gidişatı ile ilgili düşünebildiğiniz en son dakika ne kadar süre önceydi?

Bizler zaten az olan ömürlerimizi başkalarının istediği gibi, içimizdeki doğruları dinlemeden tüketmeye devam ediyoruz. Tabii bunu yakalamakta artık bir başarı. Çünkü ömrü boyunca musluktan akan suda sabah uyandıktan sonra yüzünü yıkayamayan milyonlar, değil dışarıda kendi evinde bile yemek yapacak parası olmayanlar, onlara para kazandıracak iş vermeyenler, iş olmasa bile tarlada ürün yetiştirebileceğine rağmen, o tarlayı yok pahasına çok uluslu şirketlere satanlar ve milyonları açlığa mahkum edenler...

Bunların yanı sıra, yolda karşımızdan geçen yaşlı teyzenin zavallı bakışlarını bile delip geçerek, kulağımızdaki son indirdiğimiz parçanının güzelliği karşısında pek çok laf edebilecek bizler.

Komşusu açken uyuyan bizden değildir diyen bir peygamberin temsilcileri olmamıza rağmen, en çokta bu konudaki dolandırıcılıklarımızla uluslar arası davalarda suçlu bulunan bizler.

Atatürk'ü sadece kitaplardan okuyan, her yerde cahilce savunan fakat iş harekete gelince Atatürk'e bilinçle karşı koyanların çalışmalarından çok gerilerde kalan bizler. Belkide böyle bir ayrımında yapılmasını isteyen güçlerin elinde mengeneye sıkışan bizler.

Yukarıdakilerin hepsi biziz. Bize en yakın olan yıldızdan bir foton geldikten sonra diğeri yola çıksa ortalama 15 tanesini görebilen bizler.

Bizler sulandırılmış haberlerle doyurulan...
Bizler terörle kıstırılan...
Bizler dincilerle, sözüm ona Atatürkçüler arasında ne olduğunu bilemeyen...
Bizler düşmüşe el uzatmayan...

Eminim ki bizlerin bu dünyada olmamızın çok daha önemli nedenleri var. Ama dediğim gibi başkalarının istediği amaçlara yöneliyoruz hep...

20 Kasım 2008 Perşembe

Köpeğiyle Dolaşan Kadın, Anton Çehov

Merhabalar,

Geçen hafta bitirdim Anton Çehov'un İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanan Seçme Hikayelerini. Bu seçme hikayeler 44 yıl gibi kısa süreli bir hayat geçirmiş olan Çehov'un 1883 - 1903 (ölmeden bir yıl önce) yılları arasında yazılmış ve hemen hemen geçen her yıla bir adet olarak dağılmış.

Özellikle ad vermem gerekirse Bukalemun, Sıkıcı Bir Öykü (gerçekten adı ile özdeşleşen bir ve kitaptaki en uzun hikaye), Siyahlar Giyinmiş Keşiş, Bir Sanatçının Öyküsü, Çukurda, Bayramda, Nişanlı Kız.

Diğer hikayeleride gerçekten Çehov'un dönemin sosyal hayatını, Rus toplumunun sınıflar arasındaki iletişimini ve ekonomik koşulların bu sınıfları nasıl etkilediğini gözler önüne seriyor.

Kitabı okumamın üzerinden iki hafta geçmesine rağmen hikaye adlarını yazınca kurgusu açısından gerçekten iz bırakan Siyahlar Giyinmiş Keşiş hemen aklıma geldi. Akıl hastası olduğunu geç anlayan bir öğretim görevlisinin, kendisini büyüten bir çiftçiyi, kızı ile kaldığı bağ evinde ziyarete gelişi ile başlayan hikaye gerçekten bir solukta okunuyor.

Bayramda adlı hikayede ise kadının altında kaldığı baskı ve şiddete yer verilmiş. Üzerinden bir asırı geçmesine rağmen Çehov'un eserleri hiç güncelliğini kaybetmemiş, tavsiye ederim herkese.

20 Ekim 2008 Pazartesi

Dünya Nimetleri ve Yeni Nimetler, Andre Gide

20. yy.'ın başında Fransa'dan dünyaya yayılan felsefenin önemli kalemlerinden Andre Gide'nin Can Yayınları'ndan çıkan bu kitabında aslında iki adet kitap yer alıyor. İlk kitapta, Dünya Nimetleri, yazar daha çok kişinin kimliği kazanması için hiçbir yere ve kişiye hatta ailesine bağlı kılmadan geliştirmesi gerektiğini savunurken, ikinci kitapta daha fazla Allah - kul ilişkisi ile kişinin aslında Allah'a iyi kulluk etmek içinde sürekli araştırması ve durmaması gerektiği üzerinde duruyor.

Kitap Kuran-ı Kerim'in "İşte yeryüzünde beslendiğimiz meyveler" ayeti ile başlıyor.

Kitapta özellikle altını çizdiğim yerler:

Dört yol ağzına açılan handı ruhum; her girmek isteyen giriyordu. Her biçime girer oldum, bir tek kişisel düşüncem kalmayıncaya dek dinler oldum, geçen her coşkunluğu yakalar oldum, gösterdiğim tepki de öylesine azdı ki birşeye karşı durmaktansa hiçbir şeyi kötü görmemeyi yeğ buluyordum. (sayfa 53)

Ben olmayan şey olamayacak şeydir diye düşünmeyi yeğ tutarım. (sayfa 61)

Mutluluk, kendini mutlu olmaya gereksinim olmadığına inandırmayı başardığım günden sonra yerleşti içime; evet, mutlu olmak için hiçbir şeye gereksinimim olmadığına inandığım günden sonra. (sayfa 142)

Kitabın 164. sayfasında başlayan Karşılaşma'da Allah ile konuşan yazara Allah cevap verir:

Yaratışım içinde dağılmışım, orda hem saklanıyor, hem kendimi yitiriyorum, orda durmamacasına kendimi yeniden buluyorum, öyle ki onunla karışıyor, bir oluyorum, o olmadıkça benimde gerçekten var olabileceğimden kuşkuya düşüyorum; orda kendime kendi olanaklarımı kanıtlıyorum.

İnsan, benim yaratışım, bu duyarlı aynaya yansıyınca renk ve canlılık kazanır. (sayfa 165)

Sürekli bir mucize karşısında şaşkınlığı en sonunda geçer insanın. (sayfa 181)

Olabilirin varlığa gelmek için çabaladığına, olabilecek olan her şeyin de, insan azıcık yardım etti mi, olacağına inanıyorum. (sayfa 199)

Yaşamın daha güzel olabileceğine inandır kendini; yaşamın, hem senin, hem başkalarının yaşamının daha güzel olabileceğine inanmadığın an olmasın; ama başka bir yaşamdan, ilerdeki yaşamdan, buradaki yaşamımızda bizi avutacak, düşkünlüğümüzü kabullenmemize yardım edecek bir yaşamdan söz etmiyorum. Kabul etme. Yaşamın neredeyse bütün acılarından Tanrı'nın değil de insanların sorumlu olduklarını anladığın günden sonra, bu acılara bir daha razı olmayacaksın. (sayfa 200)

PES 2009

Geçen hafta Cuma günü Teknosa'nın D&R bölümünden satın aldım. Hızla eve dönüp, bir çırpıda kurdum oyunu. Grafikler 2008'dekinden daha güzel ve hiç takılmadan çalışmakta. Henüz hareketleri tam olarak yapamasamda bu sefer oyunda büyük bir hata olmadığını düşünüyorum.

En büyük iki yenilik, Konami'nin önümüzdeki dört yıl boyunca satın almış olduğu UEFA Şampiyonlar Ligi Kupası lisansı ve tek bir oyuncuyu 35 (yanlış hatırlamıyorsam, oyunu yeni aldığımı söyledim) yaşına kadar geliştirip en büyük takımlara transfer etme şansımız olan Efsane modu. Bu modda yarattığınız karakter ile internet üzerinden de rakiplerinizle oynamaya da devam edebilirsiniz. Hafta sonu sunucular bakımda olduğundan sadece Cuma gecesi bağlanabildim. İlk ve tek maçında İtalyan bir arkadaşa 4-0 yenildim ki o Real Madrid ben de Galatasaray ile oynadım. İlk golü attıktan sonra tam 1-1'i yakalayacakken beni yere indirip bir defansına kırmızı kart gördürten arkadaş, daha sonra benimde lag sayesinde yanlışlıkla bir adamı düşürüp on kişi kalmamla akın akın üzerime geldi ve 4-0'ı yakaladı. Bugün belki oynayacağım.

Mutlaka alın oyunu ve online deneyin. PES 2008'den sonra geri dönmüştür bence...

Noktanın Sonsuzluğu, Lütfi Filiz "Fani"

Noktanın Sonsuzluğu, Lütfi Filiz'in birinci kitabı olarak tanıtılmakta kapağından. Kitabın alt başlığı: "Tasavvufta Allah, İlahi Sıfatlar, Esma-yı İlahi, Ef-ali İlahi" olarak veriliyor. Kitap Pan Yayıncılık'tan yayınlanmış. Kitap Lütfi Filiz'in hayattayken yapmış olduğu söyleşilerden derlenerek hazırlanmış bir notlar topluluğu.

Öncelikle kitapta dikkatimi çeken yerlere alıntı yapmak istiyorum:

----

Biz size şah damarınızdan daha yakınız (Kuran-ı Kerim, 50-16). Üç kişi gizli konuşmazlarki, dördüncüleri Allah kendisi olmasın; beş kişi gizli konuşmazki, altıncıları O olmasın; daha az olsunlar, daha çok olsunlar Allah onlarla beraberdir (Kuran-ı Kerim, 58-7). (sayfa 10)

Bu ikazlar rağmen Allah kimseyi korkutmaz. Korkuyu yaratan insanlardır, yani biziz. Nasıl ceza kanunun ağırlaştırılmasından suçlular korkarsa, bizde kendimizi suçlu hissettiğimiz için korkarız. Korkudan kurtulmanın yolu O'ndan uzaklaşmamak ve "yakarsan yakı ver" yahut "canımı alırsan alı ver" demekten geçer. Allah'la dost olanın korkusu kalmaz. Böyle olduğunuda Allah, "Allah'ın velileri için asla korku yoktur ve onlar mahzunda olmazlar (Kuran-ı Kerim, 10-62) diyerek ifade etmektedir. Allah suçlu kullarının dahi umutsuzluğa kapılmamaları için "Benim rahmetimden ümit kesmeyin" (Kuran-ı Kerim, 39-53) dediğine göre, insan Allah'tan değil, kendinden korkmalıdır. (sayfa 23)

An; geçmişi, hali ve geleceği, zaman ise hali ve geçmişi barındırır. Allah anda "ol" emrini vermiştir. (sayfa 25)

Hakk şerleri hayreyler / Zannetmeki gayreyler
Mevlam görelim neyler / Neylerse güzel eyler
Erzurumlu İbrahim Hakkı, (sayfa 140)

Evham cehaletten kaynaklanır. Gerçek bir mümin veya kamil, evhama kapılmaksızın, gelen derdin çaresini arayıp bulmaya çalışır. (sayfa 216)

Esma-yı Hüsna içinde dar (sıkıntı) vardır. Bu sebeple insan bir sıkıntıya düştüğü zaman bile "Allah'ın dar esması ende tecelli etti" diye düşünürek, memnun olmalıdır. Çünkü er ya da geç "O gün arz, arzdan gayrıya tebdil olunur, semalarda tek ve kahhar olan Allah'a büruz ederler" (Kuran-ı Kerim, 14-48) ayeti icabı, bunun yerini, zıttı olan ferahlık alacaktır. Zulmetten nura dönüş budur. (sayfa 247)

----

Kitabın başlangıcında verilen hadisler ve Kuran-ı Kerimden alıntılar ile an - zaman tanımları, Allah'ın önce Hz. Muhammed'i (SAV) kendisine bir ayna olarak yaratması, Dünya'nın sadece bu ayna için Allah tarafından "ol" emri ile yaratıldığı, Allah'ın sıfatları detaylı olarak anlatılmış durumda.

Kitabı Ramazan ayında okumamında bir başka keyif verdiğini söylemem gerekiyor. Her ne kadar kitap İlahi sıfatlardan itibaren biraz tekrara dönsede, akıcı olarak okunuyor. İlgilenenlere tavsiye ederim.

17 Eylül 2008 Çarşamba

Football Manager 2009

Çevrim içi çok oyunculu modu çıktı derken olan oldu ve FM 2009'da SI tarafından duyuruldu. SIGames'in Youtube üzerinde kendi kanalında yayınladığı videoları 60.000 kişi ile birlikte izleyen ilk kişilerdendim.

İlk olarak sitede gördüğüm tanıtım görselinde Che'nin, FM'de hiçte istemediğim bir değişiklik olacağını gösterdiğini anlamış ve FM Forumlarına da bu endişemi eklemiştim. Ama videoda üç boyutlu yeni ekranı görünce çokda korktuğum gibi bir durum olmadığını düşünüyorum artık. Zira FM'in öyle EA gibi adamın kaşına gözüne kadar aynen gösteririm gibi derdi yok. Sadece iki boyutlu taktik ekranına bir animasyon eklenmiş gözüküyor. Büyük bir olasılıkla oyunda iki sene geçirdikten sonra atılan gollerin tekrar etmesinden sıkılıp iki boyutlu ekrana geri döneriz.

En önemli özellik ise transfer sisteminin yeniden yapılandırılması olarak verebiliriz. 14 Kasım'da çıkacak oyunun demosunun çıkmasını merak ve heyecanla beklemekteyim...

www.sigames.com

24 Ağustos 2008 Pazar

Yeni Bir Başlangıç: Football Manager Live

Evet artık o da bir MMO (Devasa Çok Oyunculu Çevrim İçi) oyun. 1998 yılında tanıştım onunla. Madem ki herkes bu oyunu seçiyordu artık bende bu oyunu oynamalıydım. Başarısızlıklardan yılmadım ve sonunda küçük bir kulübü, sanırım Dagenham & Redbridge idi, İngiltere'nin Amatör Ligi'nden alıp Premier Lige kadar çıkartmış, ardından Galatasaray'a geçip aynı anda Türkiye Milli Takımı ile 2006 Dünya Kupasını kazanmıştım. Finalde İtalya'yı, Nihat'ın attığı tek golle geçmiştim. O gol sonrası tamamlanan maçın ardından sandelyemden fırlayıp değişik nidalarla oturma odasına doğru koştuğumu çok net hatırlıyorum (evet psikolojimde sorunlar olabilir :) ).

CM FM olduktan sonra da takibim sürdü. FM 2006 en çok keyif aldığım versiyondu. Fakat her geçen sene ile idman modülünün bir türlü istediğimi verememesi ve ekranların çözünürlüklerinin artmasına rağmen bana içlerindeki bilgilerin ve atmosferin azalmış gelmesi aramızı hafif soğuttu. Tabi maç anlatımının değerinin düşmesi ve iki boyutlu taktik ekranın oyundaki ağırlığının giderek artması ve anlamsız hatalarının bunda katkısı olmadı değil.

Tam 2009 daha iyi olacaktır dediğim esnada olan oldu ve bundan aylar önce SI Games yeni projesini duyurdu. FM Live. Dün fiyatlara baktım ve yıllık üyelik bayağı uygun gözüktü gözüme sadece 72£, aylık 15 milyon gibi bir rakama geliyorki bence son derece iyi. Tabi bu yolda harcanacak zamanımı düşünmek istemiyorum.

Aklımda kalan en müsbet özellik olarak idmanın kaldırılmasını gösterebilirim. Farklı oyun dünyaları (sunucularında) oynayacak oyuncular, başlangıç standart bir miktar paraya sahip olup, kendi takımlarını formadan, stata kadar kurabilecekler. Tabii kadrolarını da ayak uzunluklarına göre yapacaklar :).

Şu anda ön talepe kapalı olan FM Live 28 Ağustos'ta tekrar üye almaya başlayacak. Ben açıldığında network sırasında olacağım. Büyük bir olasılıkla da Shearer Dünyasında. Görüşmek ve maç yapmak üzere...

Dönüşüm, Franz Kafka

Bir solukta okunan, 20. yy.'ın en önemli yazarları arasında olan Kafka'nın Dönüşüm'ü bugün bitirdiğim ikinci kitap.

Gregor Samsa (Kafka'nın soyadı ile benzerliği dönemin bir eleştirmenininde dikkatini çekmiş) kendi halinde, ailesinin borçlarını ödemek için kumaş pazarlamacısıdır. Bütün gün trenlerde bir kasabadan diğerine kumaş götürüp satar ve evine geri döner. En büyük hobisi tahta işlemeler yapmaktır. Annesi, babası ve konservatuara göndermek istediği kız kardeşi ile yine de mutlu bir hayatı vardır.

Bundan sonrasını romanı okuyacak olanlara atlamasını tavsiye ediyorum. Hikaye aslında Gregor'un bir sabah yataktan çıkamaması ile başlar. Bu tüm ailenin şaşkınlıkla karşıladığı bir durumdur. Çünkü Gregor kimse uyanmadan kalkıp, ilk trenle kasabalar arasındaki yolculuğuna başlamaktadır. Oysa Gregor, bir hamam böceğine dönüşmüştür! Değil trene binmek, yeni haliyle yatağından bile kalkamamaktadır. Bu durum fazla sürmez ve Gregor'un müdürü evi ziyaret eder. Savurduğu ihtarlardann sonra Gregor'un kitli kapısının açılması ile karşılaştığı manzarayı kaçarak terk eder ve aile durumu öğrenir.

Ailenin yaşama biçimi, Gregor'un dönüşümü ile tamamen değişir ve tüm fertler çalışmaya başlar. Kız kardeş ilgisi değişmekle birlikte Gregor'un yanına girip, odasını temizlemekle sorumludur. Takip eden olaylar sonucunda Gregor giderek aile tarafından istenmeyen bir varlık olarak görülmeye başlanır. Bu arada her gün azalan ilgi ile aç kalmaktadır. Ve sonunda aniden ölür. Fakat aile bu durumdan son derece memnun olmuştur. Hemen yeni bir eve taşınma ve kızlarını evlendirme planları yaparlar.

Buradan itibaren romanı okuyacaklar, yazıyı okumaya devam edebilirler. Roman bireyin, kendisi için çizilen yol ile kendi gitmek istediği yol arasında ikincisi tercih etmesi sonucunda neler olabileceğinin bir örneğini veriyor. Zamanının ötesinde, evrensel bir eser Dönüşüm. Sorunlar yaşayan bir genç, çocukları olan ebeveynler ve benim gibi sadece okurseverler için farklı farklı tatlar bırakan, güzel bir hikaye. Bunu da şiddetle tavsiye ederim.

Dönüşüm, Franz Kafka, Can Yayınları

Felsefenin Başlangıç İlkeleri, George Politzer

En son okuduğum iki kitaptan ilki George Politzer'in İşçi Üniversitesi'nde vermiş olduğu derslerden derlenen "Felsefenin Başlangıç İlkeleri". Felsefe ile ilgilenmeye yeni başlayanlar ve tüm felsefe okurları için başvuru kitabı olabilecek bir kitap bu.

İdealizm ve Materyalizm arasındaki etkileşimi, iki felsefenin tarih boyuncaki gelişimini ve Marx ile Engels tarafından geliştirilen Diyalektik Materyalizmi bu eserden çok rahat bir şekilde öğrenebilirsiniz. Doğrusu her sayfada altını çizdiğim bir paragraf olduğunu söyleyebilirim.

Bu eserin ardından, benimsediğiniz ya da öğrenmek istediğiniz felsefe akımları hakkında diğer düşünürlerin (Hegel, Descartes, vb) eserlerine geçiş yapabilirsiniz.

Kitabı okuduktan sonra her iki taraftanda aldığım düşünceler olduğunu düşündüm. Fakat Marx benim gibi düşünenleri pek hoş karşılamıyor. Teoride İdealist, pratikte Materyalist olduğumu söyleyebilsemde, Marx benim gibilere "tam anlamıyla oluşamamış Materyalist'ler" diyor.

Kitaptan bir kaç önemli kavrama burada yer vermek istiyorum ve felsfenin tanımı ile başlamak istiyorum. Felsefe dünya ve evrenin ile ilgili genelleştirilmiş sorunların incelenmesi olarak tanımlanmakta. Bilim ise daha özel konuların incelenmesi olarak tanımlanıyor. Ardından İdealizm ki Allah'ın ya da kitaptaki deyimiyle ruhun maddeyi yarattığını temel alan ve daha değişik yorumlara da yer verebilen bir felsefe akımı ile 20. yy.'da gelişen bilim ile Diyalektik Materyalizm haline gelen materyalizm ise temel olarak maddenin ruhtan önce de var olduğunu ve ruhun sonradan oluştuğunu belirtiyor.

Materyalizm antik Yunan'dan itibaren Aristotales ile gelişiminide yer verilen kitapta her dönemde materyalizmin gelişmesi ve özellikle Metafizik Materyalizm'in oluşumuna yer verilmiş. Metafizik materyalizm ortaya çıktığı dönemin bilimsel kapasitesi nedeni ile aslında sınırlı bir materyalizm olarak tanımlanmakta.

Diyalektik materyalizmin ilk ilkesi metafizik materyalizmin tam zıttı ve aslında mantık açısından da doğru olan bir tanımdır. Diyalektik Değişme ilkesi hiçbir şeyin olduğu gibi olduğu yerde kalmadığını benimser. Metafizik materyalizm ise tam tersi olarak hareketsizliğin temel olduğunu söyler.

Diyalektik materyalizmin ikinci ilkesi olan Karşılıklı Etkiyi incelemek için öncelikle Süreç kavramını incelemeliyiz. Süreç, gelişme ve ilerleme olarak açılsa da örnek olarak elmanın gelişmesi ve hamlıktan olgunluğa geçmesinin kendi içinde var olan değişim gücü nedeniyle olduğu ve bu değişimin otodinamizim olarak adlandırıldığı belirtiliyor. Bunun tersi yani normal gelişmenin dışında gerçekleşen değişim ise mekanik olarak adlandırlmakta.

Üstteki tanımdan yola çıkılarak "her şey bir sürecin bitimi ve başka bir sürecin başlangıcıdır, her şey dönüşmekte, gelişmektedir sürekli olarak" yargısına varılmaktadır. Böylece "diyalektik için, olup bitmiş, nihai biçimini almış hiçbir şey yoktur" denmektedir. Bu düşünce yapısından da ortaya aslında dünyanın sürekli bir değişim alanı olduğu ortaya çıkmakta.

Tabii bu dönüşümün sürekli tekrarlandığı anlar "sonsuz döngü" olarak adlandırılırken, "spiral - tarihsel gelişmeler" ise "zamanın akışıyla birlikte meydana gelen, eskisinin bir tekrarı olmayan değişiklikler" olarak tanımlanmaktadır.

Üçüncü ilke ise Çelişki'dir. Bu ilkeye göre "bütün şeyler kendi karşıtlarına dönüşürler". Bu ilke ile ölümümde aslında metafizik materyalizmin sınıflandırmalarına uymadığı, aksine ölüm sonrasında hala vücutta yaşamın farklı bir şekilde devam ettiği örnek verilerek, "bütün şeyler, aynı zamanda hem kendileri hem kendilerinin karşıtıdırlar, çünkü her şey lendi karşıtını bağrında taşır" savına ulaşmaktadır.

İşte girişte bahsettiğim tez - antitez -sentez kavramı burada karşımıza çıkmaktadır. Tez onaylama, antitez inkar, sentez ise inkarın inkarıdır. Buna verilen en önemli örnek, feodalizmin köleliğin inkarı, kapitalizmin sosyalizmin inkarı ve nihayet sosyalizmin kapitalizmin inkarı olduğudur.

Böylece dünyada "bütün zahiri tesadüflere ve anlık geri dönüşlere rağmen ileriye doğru bir gelişme çıktığı" açıklanmaktadır.

Dördüncü ve son ilke ise Nicelikten Niteliğe Geçiş ya da Sıçramalı İlerleme ilkesidir. Nicel değişme suyun 1 ile 99 derece arasındaki değişimi, nitel değişme ise su 0 ya da 100 derecede aldığı değişime verilen adlar olarak tanımlanmaktadır. Bu ilkeye göre; "şeylerin evrimi sürekli olarak nicel değişme halinde devam edemez: değişime uprayan nesneler nitel bir değişmeye uğrar sonunda. Nicelik niteliğe dönüşür."

Her sayfasında dolu dolu, defalarca okumanın kesinlikle okuyucuya farklı düşünceler sunabileceği, son derece değerli bir eser. Hepinize tavsiye ederim.

Felsefenin Başlangıç İlkeleri, Georges Politzer, Sosyal Yayınlar, 191 sayfa.

13 Temmuz 2008 Pazar

Diablo 3

Uzun zaman bir numaralı oyunlarımdan olan Diablo 2'nin torunu Diablo 3, çıkış tarihi belli olmamakla birlikte yapımcı Blizzard tarafından duyuruldu. Uykusuz gecelerde, barbar karakterimizle gezeceğimiz zindanları rüyalarımda görmeye başladım desem sanırım biraz abartmış olacağım ama artık kısıtlı zaman ayırabildiğim bilgisayar oyunlarına geri dönüş yapabilmemi sağlayacağından hiç şüphem yok Diablo 3'ün. Hadi gelde yeni görevleri yeni kılıçlarla bitirelim...

Aleksandr Puşkin

2008'in ilk girişini Aleksandr Puşkin ile yapıyorum. Bu arada Haziran bile geçmiş. Gogol'un Ölü Canlar'ından sonra beğeniyle okuduğum bir başka Rus baş yazarı Aleksandr Puşkin. Okuduğum kitabı tüm eserlerinin yer aldığı, yine Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları tarafından bizlere sunulan ve Ataol Behramoğlu tarafından çevrilmiş olan "Bütün Öyküler, Bütün Romanlar". İçerisinde "Tipi", "Köylü Genç Bayan", "Groyuhinyo Köyü Tarihi" gibi çok güzel betimlenmiş öykülerin yanı sıra, yazarın dönem Rusya'sının yaşamını adeta birebir bizlere hissettirdiği, hem Rus kültürünü hem de komşu devletlerin Rusya üzerindeki etkilerini tespit etmemizi sağlayan "Yüzbaşının Kızı", "Dubrovski" ve "Roslavlev" gibi romanlarıda bulunuyor. Özellikle gezi - anı karışımı "1829 Seferi Sırasında Erzurum'a Yolculuk", Rusya tarafından işgal altına alınan Kuzey Doğu Anadolu topraklarımızın durumunu son derece canlı olarak görebiliyorsunuz. Bu noktada "Kırcali" isimli öyküde Osmanlı topraklarında Yunan çetelerinin ve Rusya'nın bu durum karşısında aldığı tavırlarıda satır aralarından takip edebilirsiniz.

Yazarın bu eserinde en beğendiğim roman Yüzbaşının Kızı oldu. Romanın başında ünlü bir general olan babası tarafından soylu bir Rus olarak yetişmesi için uzak ve sözde disiplinli bir kaleye gönderilen Pyotr Andreyeviç'in başından geçenleri konu alıyor. Puşkin'in yarattığı bu kahraman daha yaşama gözünü açmadan sekiz kardeşini yitirmiş ve annesinin karnındayken babasınında ordudaki kuvveti ile çavuş olarak askere yazılmış. Pyotr bu kaleye 17 yaşına bastığı yıl içerisinde, kölesi olan lalası ile birlikte gönderiliyor. Kendisine göz kulak olmayan bu gözetmende Pyotr'den sonra romanda rol alan önemli karakterlerden biri. Pyotr'ın aldığı her kararda mutlaka bir yerinden ipleri eline alıyor. Sonuçları ise hem pozitif hem de negatif olabiliyor. Romanın başındaki yolculuk boyunca gelişen tüm kötü olaylar romanın devamında çok farklı bir resmi ortaya koyuyor. İsmindende anlayacağınız gibi Pyotr kalenin komutanı olan Yüzbaşı'nın kızına aşık oluyor ve sizlerinin okumanız gereken ve her sayfada daha da şaşıracağınız traji komik ama mutlu bir sona bağlanan güzel bir roman ortaya çıkıyor. Bu romanda yer alan bir atasözünüde sizlerle paylaşmak isterim: "Çağrılmadık konuk, Tatardan kötüdür." Hem kültür hem de dönem açısından bence çok değerli bir alıntı.

"Dubrovski" sizlerle paylaşmak istediğim bir başka roman. Bu romanda Rus sınıfları hakkında bariz bilgilere ulaşabilmekteyiz. Roman, biri bulunduğu yörenin bir numaralı yöneticisi - ağası diğeri mazbut fakat yine orta derecede varlıklı, iki dost emekli subayın arasında başlayan bir tartışmadan sonra gelişen olayları konu alıyor. Romana ismini veren Dubrovski, daha fakir olan subayın oğlu ve babasının mallarını aralarındaki anlaşmazlık sonucu elinden almak isteyen emekli generalden öcünü almak için doğduğu yöreye geri dönüp eşkiya olan bir taze subay.

Mutlaka okumanızı tavsiye ediyor ve hepinize iyi günler diliyorum.

Not: Diğer okuduğum kitaplarıda gözden geçirip buraya girmeyi düşünüyorum ama vakit sıkıntısı olacak gibi görünüyor...