3 Ocak 2009 Cumartesi

Yaşamın Anlamı, Immanuel Kant

Hayatına 80 yaşında, 1804 yılında veda eden Kant, şu ana kadar idealizm ile materyalizm arasında kalmış en önemli düşünürlerden. Pek çok kaynakta kendisinin katıksız bir idealist olarak tanımlandığını görebilirsiniz. Fakat okuduğum bu kitapta her ne kadar idealist olsa da aslında bilime dolayısıyla materyalizme de kapısının açık olduğunu belirtiyor. Sözü kitapta en beğendim paragraflara bırakıyorum:

1. Başkalarını eğitmek isteyen kişi, az bilgiyle bilge olabilmenin zorluğu konusunda çok şey bilmelidir. (s.22)
2. Kitaplar üzerine geniş bilgi sahibi olmak, gerçi bilgiyi arttırır ama yanına akıl eklenmediği sürece, kavrayışı ve algılayışı geliştirmez. (s.22)
3. Doğanın kurguladığı her şeyin bir amacı vardır. Zehirler bile, öz sıvılarımızda üreyen diğer zehirleri yok etmek için hizmet verirler. (s.23)
4. İnsanla ilgili her türlü bilgi düşünceyle başlar, oradan kavramlara geçer ve fikirlerle sona erer. (s.24)
5. İnsan. Dimdik durması ve göğü izlemesi için yaratılmış bir canlı. (s.25)
6. "Ne istiyorum?" diye sorar düşünme yetisi. "Bu neye bağlı?" diye sorar yargı gücü. "Bundan ne sonuç çıkar?" diye sorar akıl. (s.30)
7. Hoş memnuniyet veren şeye; güzel, hoşa giden şeye; iyi ise, değer biçilen şeye denir. (s.31)
8. Az ama bu Az'ı tam olarak bilmek, çok ama yüzeysel bilmekten daha iyidir. (s.35)
9. Bir Tanrı olduğunu söyleyen, bildiğinden daha fazlasını söyler, bunun aksini söyleyende. (s.38)
10. Salt düşünce gücü ya da salt akılla elde edilen şeylerle ilgili tüm bilgiler, hayalden başka bir şey değildir ve gerçek sadece tecrübede gizlidir. (s.40)
11. İnanca yer açmak için bilimi yerinden kaldırmam gerekti. (s.42)
12. Tüm insanların kolayca anladıklarına inandıkları şeylerden en az şeyi anladığım hususundaki anlama zayıflığımı bir sır gibi saklamayacağım. (s.46)
13. İnsanın, bir şeyi yapması gerektiği için, o şeyi yapabilmenin bilinci içinde olması, onun içinde, ona aynı zamanda kendi gerçek kaderinin büyüklüğü ve yüceliği üzerinde kutsal bir ürperiş hissettiren, derin tanrısal bir yetenek ortaya çıkarır. (s.57)
14. İnsan, daha iyi bir insan olmadığı müddetçe, mutlu olmayı umamaz. (s. 71 - Bu cümlenin yanına "Sen gitte bunu Schopenhauer'e sor" diye yazmışım zira kendisi mutluluğun zaten var olmadığını kabul ediyor...)
15. İnsanın ilk endişesi, nasıl mutlu olacağı değil, tersine büyük mutluluğa nasıl layık olacağıdır. (s.71)
16. Hayatın rastlantısal kötülüklerine katlanmaya ve aynı şekilde hayatın yüzeysel eğlencelerine dalmamaya kendini alıştır. İnsanın kendisini ahlaksal açıdan sağlıklı tutması için, bu bir tür perhiz sanatıdır. (s.73)
17. Bir insanın sahip olduğu alışkanlıklar ne kadar fazlaysa, o insan o kadar az özgür ve bağımsızdır. (s.77)
18. Sevgi, aklın yasa yoluyla emrettiği şeye karşı insan doğasının eksikliğini tamamlamak için, gerekli bir parçadır. (s.83)
19. Kim gücü yettiğinden daha fazla ciddi ve görevine sadık bir anlayış içinde davranırsa, o kişi gücü oranında olmayan şeyleri umabilir, çünkü bu eksiklik yüce bilgelik tarafından giderilecektir. (s.88-89)
20. Adil bir dağıtımı tek başına gerçekleştirecek olan tek varlık Tanrı'dır. Tanrı; herkesi sorumlu kılan bir varlık, özgürlük; doğanın tüm gücüne karşı görevlerini yerine getirdiğini savunmak için sarf edilen insan gücü, ölümsüzlük; mutluluğun ya da acının, ahlaksal değerleriyle ilişkilendirilerek insana paylaştırılacağı bir durum. (s.91)
21. Çoğu insanın dinsel bilgisi vardır ama din inancı yoktur. (s.95)
22. Şayet dünyadaki her şey erdemi ödüllendirip, kötü alışkanlığı cezalandırsaydı, ahlaksal değer yiter ve Tanrı inancına ulaşılmamış olurdu. (s.96)
23. Tanrı'nın tüm gücü adaletin yanında yer alır. (s.96)
24. Zevkler tartışılmaz. (s.97)
25. Saygı olmadan gerçek sevgi olmaz. (s.107)
26. Sevgi hissetme işidir, isteme işi değildir ve istediğim ya da istemek zorunda olduğum için sevemem; bu halde sevme yükümlülüğü, anlamsızlıktır. (s.108)
27. Yaşamları en fazla değer taşıyanlar, ölümden en az korkanlardır. (s.115)
28. Arzularını tatmin etmesini bilen kişi, zekidir; ona hükmetmesini bilen kişi ise bilgedir. (s.116)29. Acı etkinliğin dikenidir ve her şeyden önce bunda yaşadığımızı hissederiz; bu olmadan cansızlık olurdu. (s.117)
30.12.2008

Hiç yorum yok: